1948

 

29 Temmuz-14 Ağustos 1948

XIV Oimpiyadlar Londra

 

Olimpiyat Meşalesini Taşıyan: John Mark

Açılışı Yapan: Kral VI. George

Katılan Ülke Sayısı: 59

Katılan Sporcu Sayısı : 4.099 (3.714 erkek - 385 bayan)

En çok madalya kazananlar:

Veikko Huhtanen                  (Fin, - Jimnastik)            3A  1G  1B Toplam 5

"Fanny" Blankers-Koen       (Hollanda - Atletizm)       4A  0G  0B Toplam 4

Paavo Aaltonen                     (Fin. - Jimnastik)            3A  0 G 1B Toplam 4

 

Diğer 15 sporcu 3'er madalya ve 15 sporcu 2'şer altın madalya kazandılar.

 

Yılın Olayları

Milyonlarca insan'ın öldüğü 11. Dünya Savası’ndan sonra, dünya’daki olaylar durulacak sanılıyordu. Ama, büyüklü küçüklü ülkelerin kendi iç sorunlar yanında Doğu-Batı diye ayrılan dünya’da çekişmeler ve savaşlar bir turlu bitmedi.

Hindistan'da, barışçı lider Gandhi'nin öldürülmesi, Çin'deki iç savaş, Kore'deki Kuzey-Güney ayrılımı ve düşmanlığı, Tokyo'da savaş suçlusu olduğu saptananların idamı, Sovyet işgali altındaki Alman topraklarında komünist bir devlet'in kurulması, Kenya’da Mau Maular'ın beyazlara karşı giriştikleri ayaklanmalar ve Filistin'de Arap ve Yahudilerin kanlı savaşları, İsrail Devleti'nin kurulusu, dünya’daki karmaşanın daha durulmadığını gösteren olaylar oldu.

Sovyetler, Doğu Avrupa'da kendi istediklerini sistemleri uygulamak için harekete geçtiler.. Sovyetler, kendi  işgal bölgesindeki Berlin kentini, giriş-çıkış’a kapadılar, Batı, Berlin halkını uçaklarla yolladıkları gıda maddeleri ile yaşattılar. İngiltere ve Fransa,savunma ve işbirliği konusunda Benelux ülkeleri ile 50 yıllık bir anlaşma yaptılar. Amerika, Avrupa'yı kalkındırmak için Marshall `Yardımı’nı başlattı.

İki Türk uçağı Bulgarlar tarafından düşürüldü, milli Kütüphane Ankara'da açıldı, gelecek yıldan itibaren, okullarda isteyen öğrencilerin din dersine girebilecekleri kararlaştırıldı, Türkiye UNESCO üyesi oldu ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni imzaladı.

   

Spor tesislerinin yüz binlerce sporseveri alan tribünlerindeki seyirciden, yarışan sporcu ve organizasyonu başarı ile yürüten herkes için Berlin 1936 mükemmeldi. Bu büyük gösteri karşısında herkes hayran kalırken, bazı çevreler, Hitler'in Olimpiyatları kendi amaç ve emelleri için kullandığına işaret ediyorlardı. Ama, IOC,kafasını kuma gömmüş bir tavırla, sadece Olimpiyatların başarısına, katılan sporcuların sayısına ve kırılan rekorlara bakmıştı.

 

 

  "Uçan HoIIandalı" diye de tanınan 30 yaşında ve iki çocuk annesi Fanny Blaakers-Koen, Londra'ya geldiğinde altı değişik branşta zaten

dünya rekorları elinde tutuyordu. Kurallar gereği, sadece 100 ve 200 düz ve 80 engelliye ve 4x 100 bayrak yarışına girdi ve hepsinde de

altın madalya kazandı. Daha, 18 yaşındayken, Berlin'de de yüksek atlamada 6. olmuş ve bayrakta da 5. olan takımda yer almıştı.

 

 

Ama, IOC içinde de bu konuda duyarlı olanlar vardı. Berlin'deki toplantıda 1940 Olimpiyatların Tokyo'ya verilmesi kararı, 27 olumsuz oy'a karşılık 37 olumlu oy'la alinmiş. Zira, Japonya 1931'de işgal ettiği Marçurya ile dünya’da savaşçı bir ülke olarak ve pek çok konuda Nazi Almanya sına yakınlığı ile tanınıyordu.

 

Japonya, bilhassa yüzme ve atletizmde Olimpiyadlar'da başarılı bir ülke olarak tanınmasına rağmen, Uzak­ Doğu’daki saldırganlığı ile pek çok kişi ve ülkeye, hiç de sevecen gelmiyordu. Nitekim Japonların 1930'larda Çin'e saldırmaları ve uyguladıkları vahşet dünya basınının ele aldığı konuların başında geliyordu.

 

Bu durum, ilk kez,1938 başlarında Avustralya'da toplanan İngiltere’ye bağlı ülkelerin oluşturduğu Empire Games Federation tarafından ele alindi ve Japonların bu savaşa bir son vermedikleri takdirde, 1940 Oyunları’na katılmamasını karar altına aldı. Bu karar, Olimpiyat tarihinde ortaya atılan üçüncü "boykot" kararı oldu.

 

Tokyo Organizasyon komitesi, durumun değişmeyeceğini anladığından dolayı, 1940 Oyunları’nı yapamayacağını bildiren bir mektubu, IOC'nin Japon üyesi ile elden yolladı. Mektup okunduktan sonra, Japon üye, olayın verdiği utançtan dolayı IOC den istifa etti.

 

IOC, Haziran 1939'da Londra'da toplandı ve 1940 Olimpiyadlari'ni Helsinki'ye teklif etti. IOC, hala etrafını göremiyordu. IOC'nin realiteden ne kadar uzak olduğu birkaç ay sonra anlaşıldı, Eylül başında Almanlar, II. Dünya savaşını başlattılar ve kısa bir süre sonra da, Ruslar, Finlandiya topraklarına girdiler.

 

 

 

En verimli yıllarını savaş içinde kaybeden bir kuşağın temsilcisi olan Harrisoa Dillard, yılmadan ve usanmadan, 110 metre engellide Olimpiyat şampiyonu olmak azmi ile çalışmalarına devam ediyordu. Londra Oyunları için takıma hem 110 engelli hem de 100 metrede girmeyi kafasına koyan Dillard, Amerikan takımı seçmelerinde asıl mesafesi olan engelli de düştü ama, 100 metre takımında yerini aldı. Büyük bir sürpriz olan 100 metre'deki birinciliği ile yetinmeyip, dört yıl daha pistlerde kaldı ve 1952'de 110 engellide Olimpiyat şampiyonu olmayı başardı.

 

Olimpiyatlar konusunda, Almanların savaş sonrası için büyük planları vardı. savaş sırasında,1936 Oyunlarının yetkililerinden olan spor adamı Carl Diem, yaptığı bir konuşmada, Hitler'in Olimpiyatlara büyük önem verdiğini ve Nürnberg'de yapılacak 450.000 kişilik bir stad ile işe başlanacağını ve Olimpiyatların bundan böyle her dört yılda bir bu Alınan kentinde yapılacağını söylemişti.

 

Bu arada, IOC Başkanı Baillet ­Latour 1942 yılında oldu. Almanlar, Carl Diem'i Lozan'a yollayarak tüm IOC'yi ele geçirmek istediler. Bunu öğrenen IOC'de başkan yardımcısı olarak görev alan İsveçli Edstrom idareyi ele aldı. savaş devam ettiğinden 1944 Olimpiyatları da yapılamadı ve 1945'de birkaç kişi ile toplanan IOC, başkanlık seçimini mektupla oylama yoluyla yaptı ve 1,946 başında EdStrom, resmen IOC başkanı oldu. Bu arada, 1948, Londra'ya teklif edildi ve savaş sonunun ilk Olimpiyatları 40 yıl sonra tekrar Thames nehri kıyılarına gitti.

 

Londra savaş sonunda, 1920 yılındaki Anvers’i  hatırlatıyordu. Tüm yiyecek ve giyecek maddeleri karne ile dağıtılıyordu. Gelecek yabancı sporcular için bir Olimpiyat Köyü olmadığından, erkek sporcular ordu mensuplarının kaldığı barakalarda, bayanlar da okullarda yatırıldılar. Londra'daki firmalar, misafir sporcular için beyaz ekmek yaparken, Londra halkı hala siyah ekmek yiyordu.

 

Nürnberg ve Tokyo'da, Alman ve Japon devlet adamdan ve yüksek rütbeli subaylar "Savaş suçluları" olarak yargılanırken, Londra Organizasyon Komitesi, bu iki ülke sporcularını 1948 Oyunları’na davet etmedi. Lord Burghley'in başkanı olduğu Komite elinden geleni yaptı ve türlü aksaklıklara rağmen, Londra bu organizasyonu başarı ile sonuçlandırdı.

 

Tüm ülkelerde, savaş'tan,çıkma yorgunluğu vardı. Bundan en çabuk kurtulan Amerika oldu. Atletizm'de her zamanki başarılanı sürdürürken, halterde altı sıklette dört altın kazandılar.

 

Berlin'de Owens'le simgelenen Olimpiyatlar, Londra'da, iki çocuk anası 30 yaşındaki Hollandalı Francina "Fanny" Blankere-Koen'le bütünleşti. Atletizmde pek çok dalda dünya rekortmeni olmasına karşın, kurallar gereği, Fanny sadece 3 yarışmaya girdi ve 100, 200 metre ve 80 metre engelli koşularına katılabildi, 4x100 metre bayrakta koştu ve dört altın madalya kazandı. Her girdiği yarışta, rakiplerinden çok daha üstün olduğunu gösteren Fanny, Berlin'de de 18 yaşında bir genç atlet olarak yüksek atlamaya katilmiş ve 6. olabilmişti.Londra'da Fanny'nin adı "Uçan Hollandalı" olarak anılmaya başlandı. Bu arada, IOC, bayan atletlere biraz cömert (!) davranarak, programa 200 metre, uzun atlama ve gülle atmayı da ilave etmişti.

 

Olimpiyatların kapsadığı iki haftanın ilki çok sıcak, diğeri ise soğuk ve yağmurlu geçti. 0 zamanlar tartan pistler olmadığından, atletizmde yarışmalar 83.000 kişilik Wembley stadının çamura dönüşmüş pistinde yapıldı. Daha yeni atletizme başlayarak Mart ayından beri dekatlondaki 10 branşı öğrenen 17 yaşındaki Amerikalı Bob Mathias, rakipleri yanında yağmur, çamur ve soğukla mücadele ederek, iki günde yapılan yarışmalarda altın madalya aldı.

 

Olimpiyatlarda savaş öncesi Finlilerin, savaş sırasında da İsveçlilerin hakim oldukları mesafe koşularında yepyeni bir atlet kendini tanıttı. (Emil)

 

 

Lise öğrencisi olan Bob Mathias , 1948 yılına kadar dekatlondaki 10 branşın yarısını dahi bilmeyen bir atletti.Fakat, Londra’da deneyimli ve kuvvetli rakiplerini geçerek altını kaptı ve 1952de de aynı başarıyı gösterdi.

 

Mersinli Ahmet Londra’da fırtına gibi estiren Türk güreşçileri arasında en deneyimlisiydi.Zira Berlin de 12 yıl önce Türkiye’nin ilk madalyasını

almıştı. Londra içinde kendi branşı olan serbestte güreşecekti.Fakat hazırlık kampında Gazanfer ile güreş tutarken ayağı burkulunca Nuri Hoca’nın yönlendirmesi ile Greko-Romen dalında takıma alındı ve Londra’da altın madalyaya kavuştu.  

 

Zatopek, Çek Ordusu'nun bir subay olarak çıktığı Wembley , pistinde, katıldığı ilk final olan 10000 metrede, önünde rakipkoşturmadı. Hızlı temposuna dayanamayan Finli dünya rekortmeni Viljo Heino, yarışı terkederken, Zatopek, atletizm severlerin uzun yıllar alışacağı stili ile, bu mesafede ilk kez 30 dakikanın altına inen Olimpiyat şampiyonu oldu.

 

Temponun hızından ve Zatopek'in arkasında koşanların arasındaki büyük farktan aldanarak tur hakemleri, yarışın bitimine 800 metre kala (1) numaralı levhayı gösterdiler. Deneyimli Çek yetkililerin uyanısi ile Zatopek iki tur daha koştu ve mesafeyi tam olarak bitirdi.

 

Katıldığı ikinci yarışı olan 5.000 metre seçmelerinde, gereksiz hızlı koşması yüzünden yorulan Çek atlet, final yarışında kendini gösteremedi ve yarışı götüren Belçikalı Gaston Reiff son tura 50 metre önde girdi. Bu anda, birdenbire canlanan Zatopek, cehennemi bir süratle ve her adımda Reiff’e yaklaşarak son düzlüğe geldi. stad'daki seyircilerin kendini alkışladığını sanan Reiff, ancak son anda Zatopek’in geldiğini fark etti ve hızlanarak, göğüs farkı ile yarışı kazandı Belçika’nın Olimpiyatlar tarihinde atletizmdeki aldığı ilk altın madalyanın sahibi oldu.

 

Amerikalı zenci Harrison Djllard, uç yıldır 110 metre engellide dünyanın en hızlı adamı olarak yarışıyordu. Amerikan seçmelerinde, engellere takılıp yarışı bitiremeyenince, bu branşta takıma alınmadı. Aynı zamanda çok da iyi bir sprinter olan Dillard, 100 metrede zaten takımdaydı. Ve, Londra'da, herkes Dillard'ın takim arkadaşları Mel Patton, Barney Ewell veya Panamali Lloyd LaBeach'm kazanacagıni tahmin ederken, Dillard finalde 103 koşarak altın madalya sahibi oldu. Patton, 200 metrede yenilginin acısını çıkardı ve birinci oldu.

 

 

Londra'da, katılacağı, 400 ne 800 metrelerde kendine pek şans tanınmayan Amerikan Mal Whitfield, 400 metrede bronzla yetinirken, 800 metreyi Jamaikalı Arthur Wint' e bırakmadı. Whitfield, dört yıl sonra yine Wint'i hem de aynı derece ile geçecekti.

 

Dillard, dört yıl sonra, kendi asil branşı olan 110 metrede takıma girecek ve kendisine ait olan altın madalyayı ancak Helsinki'de alabilecekti.

 

Amerikalı 110 metre engelli rakiplerini koşucuları Dillard olmadan da  geçtiler ve üç madalyayı aralarında paylaştılar.

 

Bu arada, bundan 40 yıl önce Londra'da Oyunlara gölge düşüren Amerikalı ve Ingilizler'in kapışmaları tekrarlanmadı. Ama, hakemler, 4x100 bayrak yarışında, kurallara aykırı olarak, değiştirme çizgileri dışında bayrak değiştirdikleri için Amerikan takımını diskalifiye ettiler ve ikinci gelen İngiliz takıma altın madalyaları verdiler. Amerikalilar'ın protestosu üzerine, iki gün sonra filmleri inceleyen Jüri, Amerikalilar’ı haklı buldu ve madalyalar hemen el değiştirdi.

Londra, zamanla gelişecek, fakat o günlerde pek farkına varılamayan, bir olayın da başlangıcı oldu. Karayipadalarında doğan birkaç atlet 100 metreden 800 metreye kadar olan koşularda başarılı oldular. Trinidad'li McDonald Bailey, İngiltere adına koştuğu 100 metrede 6. olurken, Jamaikalı Herb McKenley ve Lee Laing 200 metrede 4. ve 6. oldular. McKenley, dünya rekortmeni olduğu 400 metrede ikinci olurken, önünde altın madalyayı kazanan takim arkadaşı Arthur Wint oldu. Wint, 800 metrede de ikinci geldi.

Amerika, gene üstünlüğünü gösterdi ve arkasında sıralanan İsveç,'in aldığı 16 altın madalyanın iki mislinden de fazla olan 38 birincilik kazandı. Amerikalılar, toplam olarak 84 madalya ile ülkelerine döndüler.

Güreş’te Türkler büyük bir ilerleme gostererek 6 altın, 4 gümüş ve 1 bronz madalya aldılar. Atletizmde de 1 bronz kazandılar.

Bu arada, sanki dünya ikiye ayrılmış ve Komünist ülkeler kendi başlarına bir dünya kurmuşlardı. Londra'da, bu ülkelerden bazıları yarışmalara katıldılar ve bu gruplardan bazı sporcular, bu fırsatı değerlendirerek Batı’ya sığındılar. Bu gibi olaylar uzun yıllar devam edecekti.

 

 

A

G

B

Amerika

38

27

19

İsveç

16

11

17

Fransa

10

6

13

Macaristan

10

5

12

İtalya

8

12

9

Finlandiya

8

7

5

Türkiye

6

4

   2

Çekoslovakya

6

2

3

İsviçre

5

10

5

Danimarka

5

7

8

 

 

Yayına Hazırlayan : Sertaç YILMAZ