Gerçekten Ciddi miyiz?

 

Cüneyt E. Koryürek

 

Politikadan, Papa’nın gelişi gidişinden AB sorunlarından, Irak’taki başı bozukluktan ve futboldaki rezaletten başını kaldıramayan Cumhuriyet okuyucusuna, son iki yazımda İstanbul’un Olimpiyadlara adaylığı konusunda bazı bilgiler vererek, gergin sinirleri yumuşatmaya ve dört kez koyduğumuz adaylığın sonunda neler olabileceğini anlatmaya çalışmıştım.

 

Başlıkta da belirttiğim gibi, eğer ciddi değilsek, beşinci kez bir yenilgi almanın yollarından geçmeyelim. Sydney’e kaptırdığımız 2000 Olimpiyadları için adaylığımızı koyduğumuzda Uluslararası Olimpiyad Komitesi (IOC)’nin karşısına samimiyetle ama elimiz boş çıkmıştık. Bundan sonra aday olduğumuz üç Olimpiyad için ise, biraz hazırlığımız vardı ama, Türkiye’de hiç kimse bu işi ciddiye almadı ve desteklemedi. Sonunda da dördüncü kez elimiz boş döndük. Bilindiği gibi, adaylığı kazanan ülkenin iyi hazırlanmasının temini için seçim Olimpiyad tarihinden yedi yıl evvel yapılır. Bu nedenle de 2016 Olimpiyadları için aday kent, gelecek yıl adaylığını koyan kentler arasında karşılaştırmalar yapılarak, IOC’nin ortalama 110 üyesinin oylamasıyla 2009 yılında kararlaştırılacaktır.

 

Bir kentin bir Olimpiyad organizasyonu yapması için, büyük bir sporcu grubunun katıldığı bir veya birkaç spor organizasyonu yapması ve bunlardan yüzünün akıyla çıkması gerekir. Bu, IOC üyeleri için o kentin organizasyon yapma kapasite ve kabiliyetini göstermesi yanında çevre , trafik ve güvenlik sorunları ile nasıl baş ettiğini gösterir. Son 13 yıldır, dört kez aday olduğumuz Olimpiyadlar için IOC üyelerinin karşısına hiçbir zaman büyük bir organizasyon yapmış bir kent olarak çıkmadık. Olimpiyadlarda en çok sporcunun katıldığı atletizm branşında bir Avrupa Şampiyonası, Dünya Kupası veya Dünya Şampiyonasına aday olmak aklımızın ucundan dahi geçmedi. Diğer taraftan dünyanın dört bucağındaki çeşitli kentlerin içinde bulundukları ülkelerin Cumhur Başkanları ve Başbakanları diyar diyar dolaşarak ülkelerini ve aday kenti tanıtıyorlar. Avustralya, Melbourne ve Brisbane’nin adaylığı kaybetmesinden sonra Sdyney’de ortaya çıktı ve 2000 Olimpiyadları’nı kazandı. İngiltere Manchester ile şansını denedi, kaybetti ama Londra ile kazandı. Paris, Cumhur Başkanı Chircach’ın bütün gayretlerine rağmen, birbiri ardına seçimde kaybetti. İngilizler, Londra’yı çiftte Olimpiyad galibi Sebastian Coe’nin kişisel üstünlükleri ve mükkemel ilişkileri sayesinde 2012’ye sahip oldu.

 

Koskoca Rusya, 1980’de yaptığı Olimpiyadlar’dan sonra, şimdi yeni bir Olimpiyad adaylığı peşinde. Bunun için sadece, 26 yıl önce yaptığı Olimpiyadlar’daki başarıyı göstermekle yetinmiyor, 2011’de yapılacak olan Dünya Atletizm Şampiyonası için adaylığını koyarak ciddi tavrını sergiliyor. Güney Kore Başbakanı 2011 Dünya Şampiyonası için, Uluslararası Atletizm Federasyonu (IAAF) üyelerini ikna etmek için kendi ülkesine çağırıyor ve belki de 2020 Olimpiyadları için şimdiden hazırlık yapıyor.

 

Peki, Biz Ne Yapıyoruz?

 

Bizler ise, ciddiyetimizi koruyor, burnumuzdan kıl aldırmıyor, yumurta kapıya dayanmadan hareket etmeyeceğimizi belli eden bir tarzda, umursamaz tavrımızı bozmuyoruz. Bir Olimpiyad organizasyonunu almak için sadece aday olmanın gerektiğine inanıyoruz. Bu kararı verecek kişilerin ülkenin her konudaki durumu yanında böyle bir organizasyonu yapabilecek kapasitede, bilgili ve deneyimli kişilere sahip olduğunu göstermemiz gerektiğini ve büyük bir organizasyonu üstlenmemizin gerektiğine bir türlü inanmıyoruz. Bizde, spordan sorumlu bakan ve spordan sorumlu genel müdürlüğün başında bulunan kişiler sık sık değişiyor. Şimdiye kadar katıldığımız Olimpiyadlarda gözüme çarpan bir hususu sizlere de aktarmak istiyorum: Spordan Sorumlu bir bakan veya genel müdür asla ve asla aynı makamı işgal ederek ikinci bir Olimpiyad’a katılamadı! Liderlik çizgisinin bu şekilde sık sık kesildiği bir ortamda zaten devamlı, azimli, istekli ve planlı bir çalışmanın yapılması da beklenemez.

 

Bizdeki politikacılar kendi geleceklerinden emin olamadıkları için hiçbir zaman birkaç yıl ötesini planlamadılar ve düşünmediler. Böyle bir kafaya sahip olan bir politikacı, Olimpiyadlar alındıktan yedi yıl ve alınmadan önce de hazırlık devresi için gereken üç yılı hiçbir zaman göremediğinden dolayı Olimpiyadlara adaylığı bir fantezi olarak kabul etti. Bir politikacının böyle düşünmesi doğal olabilir. Ama bir devlet adamı bugünü değil, yarını düşünür. Bu basit örnek dahi Türkiye’de iktidarda devlet adamlığı yerine politikacıların gelip gittiğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Rusya’nın bugün başında bulunan ve gelecek yıl yerini başkasına bırakmak zorunda olan Putin dahi ilerisini düşünerek 2011 Dünya Şampiyonasına aday olmayı, 2016 Olimpiyadları için Moskova yönünden olumlu bir adım olarak görüyor.

 

Olimpiyadlar Ne getirir?

 

Olimpiyad Oyunları, her kent ve ülke için ayrı bir anlam ifade eder. Bazı ülkeler her bakımdan geliştiklerini dünyaya yamak için Olimpiyadları kullanırken, bazıları sportif başarılarını kendi halkı önünde göstermek isterler ve diğerleri de bu olayı bir ekonomik olgu olarak ele alırlar. İstanbul’un bugünkü trafik sorununa bakıp böyle bir kentte Olimpiyad yapma fikrinin dahi gülünç olduğunu söyleyebilir. Orta büyüklükte bir Avrupa ülkesi kadar bir nüfusa sahip İstanbul’da asayişin bozulduğu iddia edilebilir. Kimler sorumlu ise, bu problemleri nasıl olsa halledecekler. Ama, bize has bir hızla çalışmalara şimdiden başlarsak dahi, 50 yılda bile çözümü bulamayız. Fakat, Olimpiyad adaylığını kazanan bir İstanbul bu problemleri yedi yıl içinde çözmek zorunda kalacaktır. Aynı problem Barcelona’nın da başına gelmişti. Ve 1980 yılında  “Avrupa’nın En Pis Kenti” olarak ilan edilen bu kent, 1936’dan beri defalarca aday olup kazanamadığı  Olimpiyadları alabilmek için büyük çabalar sarf etti ve 1992’de Barcelona’ya gidenler, gerçekten kendini yenilenmiş bir kent ve bu gençleşmenin gururunu açıkça belli eden kentlilerle karşılaştılar. Barcelona, 50 yıldır yapamadığını yedi yılda başarmıştır.

 

Elden gitmekte olan İstanbul’u kurtarmak ve tüm dünyaya en azından yedi yıl süreyle İstanbul ve Türkiye’yi tanıtmak ve ülkede sporun sadece bozulmuş bir yemek gibi kokan futbol olmadığını anlatmak ve Türk gencini spor yapmaya teşvik etmek için elimize geçecek bu fırsatı – lütfen , lütfen, lütfen – beşinci kez kaçırmayalım

 

Türkiye içinde ve dışında, bu işi bilenleri bir araya toplayalım ve her politik değişmede aksamadan yürüyebilecek bir sistem kuralım ve Olimpiyadlar yoluyla İstanbul, Türkiye ve Türk insanını dünyaya tanıtalım derken ciddi olduğumu tekrarlamak istiyorum.

 

Ben çok ciddiyim.

Sizler ne kadar ciddisiniz?