SPORUMUZUN KALKINMASI VE YENİDEN YAPILANMA İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

 

Orhan BİLGİN

Emekli Müsteşar

 

            Sporumuzun kalkınıp, yurt sathına dengeli şeklide yayılabilmesi;

            Sporumuzda özerk bir yönetim hepimizin arzusudur.politik atamalardan, baskılardan uzak bir yönetim, tüm spor dallarımızdan uzman kişilerin görev yapacağı ve böylelikle spo­rumuzun kalkınıp gelişeceği bir olguyu kim istemez.

            Ancak, ülkemizdeki ilgili tüm verileri inceleyerek konuya yaklaşmamızda yarar vardır.

            Ülkemizde eski yıllarda spor din bakımından tepkiler almış, bu konuda bilimsel olarak eğitilmemiş olan toplumumuz da sporu başıboşluk, serserilik olarak algılamış, kişi ve toplum sağlığına ne denli etken olduğu düşünülmemiş.

            Sağlıklı bir toplumun; ülke ekonomisine sağlık yatırımları ve ilaç tüketimi yönünden büyük yarar sağlayacağı gereğince öngörülmemiş.

            Spor konusunda tarihimize kısaca göz attığımızda şunları görüyoruz:

            Orta Asya’da yaşayan Türk toplumları, savunma ve savaşa dönük spor dallarıyla bir­likte Toylarda, şölenlerde uyguladıkları etkinlikleri görürüz. Göçler ile birlikte bunları bera­berlerinde getirmişseler de, zamanla olanaksızlıklar neniyle bu konu unutulmuş, bir kısım da yerleştikleri yöreler itibariyle yöresel kalmıştır.

            Osmanlı İmparatorluğu döneminde sultanların ve şehzadelerin eğilim gösterdikleri ve önemsedikleri bazı spor dallarında gelişme görmekteyiz. (Güreş, okçuluk, binicilik, kılıç–kal­kan v.b.)

            1890-1900’lü yıllarda halktan gelen istekle diğer spor dallarına yönelim görmekteyiz. (Futbol, atletizm, jimnastik v.b.) Bu spor dallarıyla birlikte kulüpleşme eğilimi ile kulüpler, aralarında birlikler kurarak lig müsabakalarına başlamışlardır.

            Olimpiyatlara katılma arzusu belirmiş, arkasında idman cemiyetleri ittifakı kurulmuş, bunu takiben Türk Spor Kurumu kurulmuş, kulüpler maddi sıkıntı içinde etkinliklerini sür­dürmekte sıkıntı içindeler ancak, durumu bilen ileriyi gören ve bu konuya önem veren yüce ATATÜRK, yeni bir statü ve devlet programı içinde yeni bir kuruluş oluşturma gereğini dü­şünerek yurt dışındaki konu ile ilgili uzman davet etmiş, inceleme ve araştırmalar sonunda 3530 sayılı kanun ortaya çıkarak Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

            Daha sonra sporun altyapısının eğitim kapsamı içinde okullardan geçmesi ve başla­ması düşünülerek bu genel müdürlük, Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır.Ancak kendi kendine yetersiz olan bakanlık konuya üvey evlat gibi bakarak önemsememiştir. Okullarda bile haftada 45 dakikalık sadece “ders var” demek için konulan, yeterli sayıda öğretmen ol­maması nedeniyle bir dersten öteye gidilmiyor.

            Durumu görenler, spordan sorumlu bir devlet bakanlığı oluşturarak görevi ona veriyor­lar. Bu bakanlar, spordan gelmiş veya sporu bilenlerdense bazı aşamalar yapıyorlar. Ancak sık sık bakanların değişmesi ve onlara paralel icra elemanlarının da değişmesi nedeniyle, onlar­dan da beklenen tam sonuç alınamıyor.

            Bu oluşum karşısında ve gün geçtikçe konu önem kazandıkça; bazı ülkeler spor yo­luyla bazı antlaşmalar, birçok ülke spor yoluyla ülkelerini ve kültürlerini tanıtmaya çalışırken bizim bunların gerisinde kalmamamız için ve bugün giderek artan gençlik sorunlarına çözüm bulabilmek için bir Gençlik ve Spor Bakanlığı kurulması kararlaştırılıyor. Bunun için diğer ülkelerdeki yapılaşma ve  Avrupa konseyindeki çalışmalar incelenerek bünyesinde okul sporları, eğitim elemanı yetiştirme, izcilik ve gençlerin boş zamanlarını değerlendirme göre­vini üstlenecek dört genel müdürlükle birlikte Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ile gençlerin en çok sorunlu olduğu Kredi Yurtlar Kurumu genel müdürlüğü olmak üzere iki bağlı genel müdürlükten oluşan bir kuruluş meydana getirildi.

            Bu bakanlık öncelikle tesis yapımı başta olmak üzere çok sayıda eksik olan sporda teknik eleman yetiştirdi ve bilimsel olarak sporun bütün dallarında gelişip kalkınarak yurt sathında yayılması için çalışmalar yaparak bir hayli aşama kaydetmiştir.

            Daha sonra tam nedeni bilinmeden ve geçmişte denenerek başarılı olmamış bir tutum yeniden tekrarlanarak bu bakanlık kaldırılmış ve Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü yeniden Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.

            Devlet personel kadrosunun yarısından fazlasını bünyesinde bulunduran ve kendi sorun­ları altında kalan bu Bakanlık, bu konuya doğal olarak yeterli önem ve önceliği vereme­diği için tekrar daha önce denenmiş ve halen süregelen modele geçerek Spor ve Devlet Ba­kanlığına bağlamıştır.Neredeyse on senede on bakan değiştirerek ülkemiz ve gençliğimiz için çok önemli olan bu konu böylece yürütülmektedir.

            3550 sayılı kanun yerine, daha modern olduğu sanılan ve kanımca hatalarla dolu3289 numaralı kanun ortaya konulmuştur. Bu durumda her gün yeni yönetmeliklerle günün şartla­rına uyulmaya çalışılmaktadır. Hal böyle iken, okulların spor ve izcilik konularında bu genel müdürlükle Milli Eğitim Bakanlığı arasında ikili sürtüşmeler sürüp gitmektedir. Çeşitli panel, sempozyum ve diğer toplantılarda bu durumu dile getirerek düşündüğüm çözümleri, Sn. Ba­kan dahil bütün yetkililere arz ettim, hiçbir teşebbüs yapılmadı.

            Bu iki konuyu şöylece açmak istiyorum; Yıllardır basından spor adamlarımızın ne politikacılarımızın eksik olmayan sözleri sporun okullara girmesi gereği bir türlü gerçekleş­memiştir. 1968 yılında yaptığım bir incelemede Ankara’da 40’tan fazla okulda noksan veya tamam spor tesisleri olduğu tespit edildi. Bunların büyük bir kısmının, sat 15:00’da öğretmen noksanlığı nedeni ile kapatıldığını öğrendik.

            Bunun üzerine rahmetli Sn. Ulvi YENAL bey’den izin alarak, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı yine rahmetli Sn. Sıtkı DİLMEN Hoca’nın ve diğer görevlilerin katılı­mıyla, genel müdürlükte bir toplantı düzenledim.Kendilerine şu önerilerde bulundum:

            Bir protokol yaparak bu tesislere bakım ve onarımı ile okul saatleri ve gereksinimleri dışında anahtarlarını bize vererek işletilmesini istedim. Amacımız, tesisi o saatten sonra bir program dahilinde o okulun çocukları da dahil çevre gençliğine açmak, antrenör ve hocalarını vererek çalıştırmaktı.

            Oy birliği ile kabul edilip, protokol tanzim edilerek imza edildi ve müdürler kuruluna verilmek üzere götürüldü… Gidiş o gidiş. Daha sonraki yıllarda çeşitli zamanlarda bu konu yine ele alındıysa da, sanki her bakanlık ayrı bir kuruluşmuş gibi ve kimse kendi çiftliğine yabancıyı sokmak istemezmiş gibi teşebbüsler sonuçsuz kaldı.

            Bunun üzerine kendilerine son yıllarda hep şunu önerdim; Bugün birçok dalda spora başlama yaşı çok küçülmüş, hatta okul öncesine bile indirgenmiştir. Buna göre bütün okulla­rımızda okul yönetimlerinin, okul aile birliklerinin ve o çevrede bulunan spor adamlarının beraberce kuracakları okul spor kulüplerinin kurulması, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne tescil edilerek, tüm olanaklardan yararlanarak bütün okulların okul dışı spor faaliyetlerinin bilinçli, yaygın ve eğitim düzeni içinde yürütülmesi.

            İzcilik Konusuna Gelince : Bu konuda da bir ikilem göze çarpmaktadır. Uluslar arası iz­cilik kuruluşu hükümetler dışında yani resmi kuruluşlar dışındaki bir örgütü ancak üye ka­bul etmektedir. Onun için Milli eğitim bünyesindeki ilgili daireyi üye olarak almamaktadır. Diğer ülkelerde izcilik, yöresel kalkınmalara yardımcı olan, öncülük yapan kuruluşlardır. Bizde yıllarca okullara dönük kalındığı süre içerisinde merasim izciliğinden ileri geçilememiştir. Bugün bir miktar okulun dışına çıkmaya gayret ediliyorsa da bu ikilem giderilemiyor. Zira Gençlik ve Spor bünyesinde kurulmuş olan İzcilik Federasyonu, Uluslar arası İzcilik Örgütüne üye olmuş, Yurt içi ve Yurt dışı etkinliklerini sürdürmektedir.Oysa her bir konuda iki bakanlık arasında düzenlenen bir protokolle çözüme kavuşabileceği gibi, Yurt düzeyinde dengeli bir şekilde yayılıp kalkınabilir.

            Bu konulara kısaca değindikten sonra tekrar sporda yeniden örgütlenmemize dönelim. Sporumuzun bugünkü etkinliklerden kurtulabilmesi için tamamen özerk olması hepimizin arzusudur.Ancak bugünkü ekonomik şartlar ve yürürlükte olan yasalar dolayısıyla bunun hemen gerçekleşmesi mümkün olmamaktadır.

1-                 Anayasa ve diğer yasalar yönünden konu bir devlet görevi olarak ele alınmaktadır. Hükümet programlarında da bu şekilde yer almaktadır.

2-                 Bugün ülkemiz spor etkinliklerini gerçekleştiren federasyonlarımız finansman yönünden büyük çapta ana bütçeden verilebilen olanakla yürüyebilmektedir. Onun için bu maddi desteği veren kuruluşun da denetim hakkı sürmektedir ve sürecektir. Gün geçtikçe federasyon bünyelerinde bazı vakıflar oluşuyor ve o spor dalını seven ve kendi reklamlarını yapmak isteyen kuruluş ve kişilerin destekleri de söz konusu oluyorsa da, bunlar da yetersiz kalmaktadır.

3-                 Ülkelerin sporda alt yapılarını yani temellerini oluşturan kuruluşlar kulüplerdir. Sporca ileri ülkelere baktığımızda kulüp sayılarının yüz binleri geçtiğini görürüz. Biz ise hala on binlere erişememiş durumdayız. Bunun anlamı bizim toplumumuz açısından sporun ve dolayısıyla kulüplerin, sağlık ve gençliğimiz açısından yararını anlatamamış ve bu konuda toplumu yeterli eğitememiş olmamızdır. Lisanslı sporcu sayımız da bunu açıkça ortaya koymaktadır.

            Bu bakımdan kulüplerimiz de ekonomik yönden yetersiz kalmakta ve çevreden beklenilen desteği bulamamaktadır. Ülkemiz için çok az sayıda olan bu kulüplerimiz, bulundukları iller itibariyle anımsadığım kadarıyla 72 ilde federasyonlar kurmuşlar, bunlar da kendi aralarında toplanarak, Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu’nu oluşturmuşlardır. Ancak, büyük uğraş ve vefakarca kurulmuş olan bu örgütün yasalar yönünden ne bir etkisi ne de bir yetkisi hemen hemen yok gibidir. Kişisel gayretlerle bazı girişim ve işbirliği olanakları yavaş yavaş sağlanmakta ve yönetmeliklerde yer almaktadır.

            Bütün bu şartlar içerisinde sporumuza baktığımız zaman şu kuruluşları görüyoruz:

a)                  Yasalar yönünden Türk sporunu yönetip, geliştirip yükseltmek ve denetlemek konusunda Devlet kuruluşları içinde yer alan sürekli politik baskı ve etkiyle çalkalanan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü.

b)                 Uluslar arası Olimpiyat Komitesinde ve diğer uluslar arası organizasyonlarda dış ilişkilerimizde bizi temsil eden ve dünyada ilk olimpiyat yasasıyla olimpiyat organizasyonuyla yetkili kılınmış üyesi olmakla şeref duyduğum bir Türkiye Milli Olimpiyat Komitemiz var.

c)                 Okul sporlarıyla sorumlu ama her türlü eğitimsel ve bilinçli olarak sporu ele alarak okullarımıza yerleştiremeyen ve Dünya Okul Sporları Federasyonu (ISF) ile Üniversite Sporları (FISU) üyesi olan Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile işbirliği içerisinde istenilen düzeyde ortak hareket etmeyen Milli Eğitim Bakanlığımız.

d)                  Yukarıda belirttiğim yurt sathında örgütlenmiş, tam bir dayanışma bekleyen Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu.

e)                 Yukarıda belirttiğim yurt sathında örgütlenmiş, tam bir dayanışma bekleyen, spor yaptırmak ve gerekli tesisleri kurmakla görevlendirilmiş belediyelerimiz.

            Bu kuruluşlarımızın olmasına rağmen müştereken hazırlanacak bir işbirliği ana programı olmaması dolayısıyla bugün sporumuzda başta şu genel eksiklikler göze çarpmaktadır:

 

1)                 Sporda kitle eğitim ve yönlendirme

2)                 Spor tesisleri araç – gereç ve işletilmesi

3)                 Öğretici eleman eksikliği

4)                 Spor sağlık, araştırma ve ilişkiler.

 

Aslında bu maddelere daha birçoklarını eklemek mümkündür. Ancak esas olan yukarıda sıraladığım konulara özetle açıklık getirmekte yarar vardır.

 

1-            Sporumuzun, dengeli bir biçimde yurt sathına yayılarak gelişebilmesi için öncelikle halkımızın bu konuda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi lazımdır. Bunun için büyük görev medyamıza düşmektedir. Gerek yazılı yanında, gerekse görsel yayınlarda spor olaylarını tepki yaratacak biçim yerine toplumu eğitecek şekilde alınıp yayınlanmasında yarar vardır zira okuduğunu değerlendirebilecek düzeyde okuma yazma oranının düşük olduğu toplumda görsel yayın çok daha etkili olmaktadır. Örgütlü eğitimde ise konu özellikle önce Milli Eğitim Bakanlığımıza ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne düşmektedir.

            Çocuklarımızın beden eğitimi ve spor konusunda eğitilip yönlendirilmesi de Milli Eğitim Bakanlığımıza düşmektedir. Bugün birçok spor dalında başlama okul öncesine indirgenmiştir. Onun için okul öncesi ilk okullarda bu işin yapılabilmesi için pedagojik formasyonlu öğretim elemanına ihtiyaç vardır. Orta öğretimde ise, bu eğitimin devamını sağlayacak öğretmene, zamana ve tesise ihtiyaç vardır. Oysa okullarımızda bu konudaki öğretmen sayımız yetersiz olduğu gibi, belki ekonomik imkansızlıktan kaynaklanan sistemimizde de bir noksanlık vardır. Zira önce dersliklere ağırlık verilmelidir.

2-            Tesis yapımı ve araç – gereç bakımından donatımda hala politik görüşlerin yönünde yürütülmektedir. Ancak bunun için geçmiş yıllarda bazı kıstaslar konularak kısmen bu iş bir sisteme bağlanmıştır.

Fakat nüfus artışımız ve kalkınmamız göz önünde tutularak yurdumuza baktığımızda il, ilçe ve diğer yerleşim birimlerimizde büyük çapta eksiklik olduğunu görüyoruz. Bu belki ekonomik yönden yetersiz kalmamızdan kaynaklanmaktadır. Durum böyle olsa da bu öncelik sırası saptanabilmesi için tam bir inceleme yapmamız lazımdır. Şöyle ki; tesis yapımında göz önünde tutulacak hususlar şunlardır:

a-            Nüfus sayısı ve genç kesimin oranı

b-            Okul ve öğrenci sayısı

c-            Kulüp ve sporcu sayısı

d-            İklim şartları ve yükseklik durumu

e-            Ulaşım olanakları

f-            Yöresel halkın hangi spor dallarına olan ilgi ve eğilimi

g-            Uluslar arası müsabakalarla, olabilecek o yerin durumu

 

Bu değerlendirmelere göre tesis yapılması kararı alınacağı gibi hangi tesise öncelik verileceği seçiminde ise iki esas göz önünde tutulmalıdır, yani ‘f ‘ maddesindeki yöre halkının hangi spor dalına eğilimli olduğu ve genel spor planlamalarında , hangi spor dalı için nereleri pilot bölge seçileceğinin belirtilmesi. Yine bu ana plana göre inşa edilecek tüm tesislerin amaç ve yönünden tam donatılması lazımdır. Bu tesislerin özel düzenlenecek ihtiyaç programlarına göre sabah 9, akşam 23 saatleri arasında işletmeye açık tutulması ve müsabakaların yapılması ve bunların gerçekleşebilmesi için gerekli yönetici, antrenör, monitör ve diğer personelin sağlanması lazımdır. Ayrıca ilgili yasada 500’den fazla memur, işçi olarak personeli olan özel sektörde kendi elemanlarına spor yaptıracak şekilde tesis yapma zorunluluğu olmakla beraber, birçok kuruluşta bunu bulamamaktayız.

Bakanlığımız Milli Eğitim yerine Milli Öğretimi esas aldığı için kalkınmış ülkelerin tersine öncelikle dersliklere yer vermektedir. Mesela Amerika’da okul inşaatına spor ve sosyal tesislerden başlandığını görürüz. Bizde bu öğrenci sayısının fazlalığı ile ekonomik nedenlerden oluyorsa da bunun düzeltilmesi ve birçok hayırsever vatandaşımızın da okul yapımına yönelmesinde bu hususun dikkate alınmasının sağlanması lazımdır. Sporumuza büyük katkısı olan ordumuzun birliklerinin bütün bulunduğu yerlerde kendi ihtiyacını karşılayacak tesisler yaptığını görüyoruz.

Yukarıda yapılmasını öngördüğümüz bu tesislerin genel olarak ve ihtiyaç duyulacak zamanlarda tam bir işbirliği içinde yine bir program uyarınca kullanılmasını sağlamaktır.

Ayrıca belediyelerimizin de kararlaştırılacak bu genel tesis planlaması ve işletilmesi içinde yerlerini almaları daha yararlı olacaktır.

3-                 Öğretici eleman eksikliği;

Uzun yıllar bu konuda öğrenim görmüş eleman yetiştirme görevi Ankara’da Gazi Terbiye Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü’ne düşmekteydi. Bu bakımdan yetişen öğretmenlerimizin sayısı o zamanki orta dereceli okullarımıza bile kafi gelmemekte idi. Bu öğretmenlerimiz de bir-iki spor dalında ihtisaslaşmış olarak yetişmediği için genel anlamda beden eğitimci olarak hizmet etmekteydiler. Oysa sporcumuzun kalkınabilmesi için uzman spor adamlarına (ihtisaslaşmış öğretmen, yönetici, antrenör, monitör, hakem gibi) büyük çapta ihtiyacımız vardır. Onun için yukarıda da değindiğim gibi üç spor akademisi kuruldu (Ankara, Manisa ve İstanbul) Daha sonra Y.Ö.K. yasası uyarınca bu hizmetin üniversitelerimize geçmesini takiben, birçok üniversitemizde Beden Eğitimi ve Spor bölümleri kuruldu.Bu birimlerden bir kısmı Yüksek Spor Okullarına dönüştürülerek üç bölüm halinde eğitimi sürdürmeye başladılar.Bunlar öğretmenlik, yöneticilik ve antrenörlük bölümleridir.Bu çalışmaların bütün üniversitelerimize yansımasıyla, kısa sürede bu eleman açığımızın kapatılması lazımdır. Ayrıca, bu elemanlardan bazılarının Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce tecrübe kazanmaları yönünden uygulama çalışmalarına tabi tutulmaları ve başarı gösterenlerden bir kısmının görgü ve bilgilerini arttırmak amacıyla dış ülkelere gönderilmeleri sağlanmalıdır.

Bu şekilde yetişen elemanlar; ileride belirteceğim bölgesel sistemde ve tüm illerde ihtiyaca göre görevlendirilmeli ve çalışmalarının denetlenmesi gereklidir.

4-                En önemli konu Spor ve Sağlık: Toplum sağlığında başta gelen bu uğraşı önleyici ve koruyucu tababet olarak da benimsenir. Tabiiki bilinçli olarak uygulanması şartı ile uzun yıllar sporumuzun ihlal edildiği gibi spor tababeti de önemsenmemiştir. Daha sonraları sporun yavaş yavaş kalkınıp önemsenmesine paralel olarak spor tababeti de aranır olmaya başlamıştır. Bugün birçok tıp fakültemizde deontolojik dal olarak yer almaya başlamıştır. Buna paralelde birçok spor doktorumuz görev almaktadır.

            Bu konuda antrenörlere ve masörlere ön bilgiler verilmiş olsa bile, esas olan bu konuda öğrenim yapmış uzman kişilerdir.Dış ülkelerde bu alanda incelediğim spor ve sporcu inceleme merkezlerinde, sporcular ve spora yönelmek isteyenler tam bir incelemeden geçirilerek yönlendirilmektedir. Öncelikle sporcu genç, tabiri caiz ise tepeden tırnağa tam bir sağlık kontrolünden geçirildikten sonra genetik kalıtım, fizyolojik, anatomik fizik (antrolojik) ve vital kapasiteler yönünden de incelenerek bunlardan elde edilen bulgulara göre yönlendirilmekte, bazen eksik bulunanların giderilmesi için de bio mekanik çalışmalarla beslenmeler tavsiye edilmektedir.

            Sporcu böylece ele alınmakta ve başarıya doğru yönlendirilmektedir. Hatta sporda ilerlemiş ülkelerde herhangi bir spor dalında sporcuda üstün performans elde edebilmek için o daldaki teknik direktörün yanında yardımcı olarak anatomist, fizyolog ve spor pisikoloğu  gibi uzmanların da bulunması lazımdır deniliyor.

            Netice itibariyle bu konu ülke sporunda en önemli etken ve başta ele alınması gereken bir olgudur.

            Sporumuzdaki bu güne kadar geçen gelişim durumumuza genel olarak ve özetle değindikten sonra bundan böyle geleceğe dönük olarak nasıl bir yeni sistem oluşturmamızla ilgili önerilerimi sırasıyla aşağıda gerekçeli olarak yazıyorum.

            Bu sistemde son varılacak nokta belirli aşamalardan geçilerek sporumuzun tamamen özerk olmasıdır.

            Bu ana prensipten hareketle, öncelikle merkezi yönetimden yerinden yönetime geçmemiz gereklidir. Zira bugün Ankara’da oturup detaylı bir çalışmayı Hakkari’de, Hatay’da, Edirne’de ve Sinop’ta sürdürmemizin mümkün olmayacağı açıkça görülebilmektedir. Yerinden yönetim için bölgesel sisteme geçerken, merkezinde buna göre yeniden organize edilmesi lazımdır. Zira yıllardır merkezden yönetim şekliyle yürütülmekte olan sporumuza üzülerek değinmekte yarar vardır. Sürekli politika etkisinden kurtulamadığı gibi yurt sathında dengeli bir biçimde yayılıp, istenilen seviyeye gelememiştir.

            Bu nedenle karar yetkisiyle oluşacak, üç veya dört ay gibi belirli bir arayla toplanacak bir spor konseyinin kurulması gereğini yeniden vurgulayarak öneriyorum. Kurulacak konseyde ülkemizdeki sporla ilgili tüm kuruluşlar etki ve yapılarına göre yer almalıdırlar diyor ve şöyle bir oluşum olmalı diye düşünüyorum:

1- Toplantıları organize edecek, bölgelerden ve Genel Müdürlüklerden gelecek bilgilerle gündemi hazırlatacak, alınan kararların uygulanması amacıyla ilgililere iletmek ve gerekli zamanlarda yapacağı denetimlerle görüşlerini konseye sunacak doğrudan Cumhurbaşkanı’na veya Başbakan’a bağlı bir müsteşar bulunmalı. Bu müsteşara bağlı her türlü araç, gereç ve personelle donatılmış bir büro bulunmalı, bu müsteşar toplantılara bir üye olarak katılmalı.

2-     Alınan kararları uygulamak üzere iki Genel Müdür, biri spor etkinlikleriyle ilgilenen diğeri spor konularında gerekli eğitimlerle ilgili alacak şekilde konseye üye olarak katılmalı, bir de tesisler dairesi başkanı da üye olarak katılmalı.

3-     Olimpiyat komitemizin başkanı ile genel sekreteri ve Spor Vakfı Başkanı da üye olarak bulunmalı.

4-     Milli Eğitim Bakanlığı’ndan, biri izcilik ve Spor Dairesi Başkanı olmak üzere iki temsilci.

5-     Spor Yazarları Derneği’nden, biri başkan olmak üzere iki temsilci (Seçilecek bir üye)

6-     İç işleri bakanlığından bir temsilci.

7-     Sağlık Bakanlığı’ndan, spor sağlığı ile ilgili bir doktor.

8-     İş Verenler Sendikası’ndan seçilecek iki temsilci.

9-     İşçi Sendikaları’ndan; Türkiş, Hakiş ve Disk’ten seçilecek üç temsilci.

10- Üniversitelerden seçilecek üç temsilci.

11- Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonundan seçilecek üç temsilci.

12- Askeri Spor Teşkilatı’ndan bir temsilci.

13- Futbol Federasyonu aracılığı ile 1. Lig ve 3. Lig kulüplerince seçilecek üç temsilci.

            Bu şekilde 28 üyeden oluşacak bu konseyin yapısında özel kuruluşlardan 19 üye ile kamu kuruluşlarından 9 üye bulunacaktır.

            Bu konsey, öncelikle sporcumuzun yurt sathında etkenlikleriyle dengeli bir şekilde yayılıp kalkınması için ana program ve politikayı tespit etmelidir. Bu esasa göre bölgelerdeki halkımızın hangi spor dallarına önem ve öncelik verdikleri göz önünde tutularak yapılacak çalışmalarda pilot bölge seçimlerini de kararlaştırmalıdır.

            Sporumuzla ilgili her türlü karar ve konseyce alınıp uygulanması için gerekli mercilere gönderilmelidir.

            Ayrıca bazı konularda gerek duyulması halinde toplantılara ilgili Uluslararası Federasyon ve kuruluşlarda görev yapan elemanlarımız da çağırılmalıdır.

            Bu kuruluş tamamlandıktan sonra uygulamaya atanacak üst düzey elemanların seçimi de bu konseyce yapılmalı ve atama işlemleri buna göre yürütülmelidir. Böylece politik olarak birkaç ayda bir üst düzey elemanların değiştirilmesi hatasından da kurtulmuş olunacaktır.

            Daha sonra belirteceğim bölge ve il müdürleri de bu konseye gösterilecek adaylar arasında konseyce seçilip yine normal uygulamaya göre atanmaları yapılmalıdır.

            Bölge diye yeni bir konuya değindim. Zira bugün artık merkezi yönetim sistemi yerine yerinden yönetime geçmemizin gerektiği bütün açıklığıyla görülmektedir.

            Bu konuda birçok ülkeyi sporda örgütlenmeleri konusunda incelediğimiz zaman kendi idari özellikleri dışında yaklaşık olarak birbirlerine benzer bir sistem görmekteyiz.

            Mesela, bugün resmi idari bölümleme olmamasına rağmen İngiltere, ikisi Londra olmak üzere 9 bölge olarak faaliyetlerini sürdürür. İtalya yine aynı durumda 7 bölge olarak, Almanya zaten federatif eyalet sistemidir. Amerika’da olduğu gibi.

            Bizim de yerinden yönetim için bölgesel bir sisteme geçmemiz gerekecektir. Bölgeleri oluşturacak illeri tespit ederken şu esasları göz önünde bulundurmamız lazımdır:

1-     İller arası ulaşım imkanları

2-     Tesislerin durumu yani faaliyetleri için yeterliliği

3-     İklim şartları itibariyle benzerlik

4-     O yörede yaşayan halkın, spor dallarına olan eğilimi

 

Bu hususlara göre İstanbul hariç Anadolumuz’daki 79 ilimiz 16 bölge olarak belirlenebiliyor. İstanbul için ise Avrupa ve Anadolu yakası olmak üzere iki bölge oluşturduğumuzda bütün ülkemizi spor konusunda 18 bölge olarak konseyin alacağı kararlar uyarınca çalışmaları sürdürecektir. Bölgeler ile ilgili liste eklidir (Sayfa 12)

Her bölgede konseyin adaylar arasında seçeceği kadrolu bir bölge müdürü ve yine konseyce Federasyonların göstereceği konuyu ve mevzuatı iyi bilen adaylar arasından seçilecek federasyonun fahri temsilcileri bulunacaktır.

            Ayrıca bu bölgelerde milli olimpiyat komitemizin göstereceği bir temsilci bu temsilci; ya komitemiz kendi tüzüğünde yapacağı değişiklik ile bu bölgelerde kendisine bağlı birer temsilcilik oluşturarak ortaya çıkarılması veya bu bölgelerde yine komitemiz birer olimpiyat derneği oluşturarak kendisi Türküye Milli Olimpiyat Komitesi Federasyonu şekline geçmeli ve kendi genel kurulunda bu kurulacak dernekler ikişer üye ile temsil edilmeli , böylece yukarıda belirttiğim spor bölgelerindeki söz konusu temsilci; derneklerin göstereceği adaylar arasından komitemizce seçilecek eleman olmalıdır.

            Bir de Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu’nun o bölgedeki il federasyonlarınca gösterilen adaylar arasından konfederasyonca seçilecek bir temsilci o bölgede bulunacaktır.

Spor organizasyonlarına gelince;  Her ilde İl Müdürleri başkanlığında İlçe Spor Müdürlerinin katılımlarıyla da ve o spor dalının bölge temsilcisi gözleminde oluşturulacak tertip heyetleri o spor dalında ilçeler arası müsabakalar düzenleyerek il şampiyonunu çıkartacaklar.

Bundan sonra bölge şampiyonluğu için bölge müdürünün başkanlığında o spor dalının federasyon temsilcisi, olimpiyat komitesi ve amatör spor kulüpleri konfederasyonu temsilcileriyle o bölgede bulunan il müdürlerinden oluşacak tertip heyetleri tarafından iller arası müsabakalar sonuçlandırılarak o spor dalındaki bölge birincisi tespit edilecek.

Bu sonuçlar elde edildikten sonra bölgeler arası birincilik için o dalın sorumlusu, Genel Müdür Yardımcısı başkanlığında Federasyon Başkanı, Olimpiyat Komitesi temsilcisi, Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu temsilcisi, o spor dalının merkez hakem kurulu başkanıyla, bölgelerin aşağıdaki şekilde oluşturdukları guruplardan gelecek temsilcilerden oluşacak tertip heyetince düzenlenecek müsabaka programına göre gurup birincileri be ikincileri tespit edilecek ve bu sekiz takım kendi aralarında lig sistemiyle müsabakalar yaparak Türkiye birince, ikinci ve üçüncüleri o yıl için çıkmış olacaktır.

Bu bir örnektir. Daha başka şekillerde de düşünülebilir. Uluslar arası Federasyonlarca yapılacak değişikliklere uyum sağlamak amacıyla yeni sistemler oluşturulabilir. Bazı spor dallarında seçilecek pilot bölgeler arasında özel organizasyonlar yapılabilir. Geleneksel spor dallarımızda mesela yağlı güreşlerde olduğu gibi bütün ülkeye açık müsabakalar konseyden çıkacak kararlarla ilgili federasyonun denetiminde düzenlenebilir.

Söz konusu konsey sporumuzun bütün dallarıyla gelişmesi için karar merkezi olacağına göre tamamen özerk olsa da Futbol Federasyonunun da bu konseyle ilişkisi kurulmalıdır.

 

Maddi Durum

Bu konuyu iki ayrı başlık altında ele almak lazımdır.

1-                 Devletçe verilecek ana bütçe karar yetkisiyle çalışacak olan konseyin emrine tahsis edilmeli ve alınacak kararlara göre uygulama genel müdürlüklerce yapılmalı ve denetlenmelidir. Bu bütçe sporumuzun bağlanması öngörülecek Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlık bütçesi içinde görülmelidir. Böylece kararlar konseyce alınsa bile bürokratik sistem içinde denetime tabi icra elemanlarınca yapılacaktır.

2-                 Özel kişi, kurum ve kuruluşlarca yapılacak katkılar genel müdürlüklerce ilgili federasyon adına açılacak özel hesaplarda toplanacak ve o federasyonun konseyce onaylanmış etkinliklerinde kullanılacaktır.

            Bütün federasyonlar bu yeni oluşacak sisteme göre bütün etkinliklerini yeniden bir çerçeve yönetmelikler şeklinde düzenleyerek konseyden geçirmek ve bundan sonraki çalışmalarını bu çerçeve içinde hazırlayarak ilgili genel müdürlüğe bilgi vereceği yönergelerle yönetmelidir. Bu özerkliğin bu basamağı olacaktır.

            Ayrıca bütün federasyonların adıyla kurulmuş veya kurulacak olan tüm vakıfların konseyce ele alınarak bir denetim altına alınacak statüsü hazırlanmalıdır.

            Arza çalıştığım bütün bu konularda daha detaylı bilgi istenildiğinde her türlü bilgi ve tecrübemi açıklamaya hazır olduğumu arz ederken tüm spor camiamıza başarılar temenni eder, saygılarımı sunarım.

 

Yayına Hazırlayan :