1908
27 Nisan- 31 Ekim 1908
IV. Olimpiyadlar LONDRA
Açılışı
Yapan: Kral VII. Edward
Katılan Ülke
Sayısı: 22
Katılan
Sporcu Sayısı: 2 035(1999 erkek- 36
bayan)
En Çok Madalya Kazananlar
Mel Sheppard (ABD-Atletizm
3A)
Henry Taylor (İngiltere-Yüzme
3A)
Diğer 5 sporcu 3’er madalya
ve 15 sporcu 2’şer madalya kazandılar.
YIL’IN OLAYLARI
Makedonya’daki subayların isyanı
ile başlayan ihtilalci hareket 23 Temmuzda II. Meşrutiyetle sonuçlandı ve
II.Abdülhamit 1876 Anayasası’nı tekrar yürürlüğe koydu. Avusturya
Bosna–Hersek’in sahibi olurken, bu olayı bahane eden Rusya Sırbistan’ı
destekleyeceğini açıkladı ve Avusturya Balkanlar’daki etkisini arttırmak
amacıyla Selanik’e demiryolu yapımını üstleneceğini bildirdi. Bulgaristan
krallık haline dönüştü ve Kral Ferdinand I. Kendini Bulgar çarı ilan etti.
Girit Yunanistan’a katıldı. İstanbul’da Meclis-i Mebusan açıldı. Alman
imparatoru Kaiser Wilhelm II, İngiliz Kralı’nın Alman Deniz Kuvvetleri’nin
genişlemesini durdurma teklifini kabul etmedi.
İran’da iki yıl önce iktidara geçen Şah Mohammed Ali
yürürlükteki Anayasa’yı kaldırdı. Hicaz demiryolu işletmeye açıldı. İngiltere
Emeklilik Kanunu’nu kabul etti. Rus bilim adamı Minkowski “zaman” unsurunu da
katarak dört boyutlu geometri teorisini açıkladı. Kaiser Wilhelm II genellikle
Almanların İngiliz düşmanı olduklarını ama kendisinin İngiliz halkının dostu
olduğunu açıklaması Avrupa’da savaş işaretleri olarak kabul edilirken Alman
Başbakanı Prens von Bülof istifa ederek
bu politik hatayı düzeltmek istedi. Amerika’da Jack Johnson dünya ağır siklet
şampiyonu olan ilk zenci ünvanına kavuştu. Henry Ford Model T tipi bir araçla
ortaya çıkarken Buick ve Oldsmobile fabrikaları da General Motors adı ile
birleştiler.
Coubertin’in gelmediği Atina’da toplanan IOC Kongresi’nde Roma kentinin yetkilileri,Vezüv Yanardağı’nın canlanması ve binlerce kişinin ölmesinin getirdiği zararı karşılamak durumunda olduklarını ve finansal nedenlerle 1908 Oyunları’nı organize edemeyeceklerini söylediler. IOC,1908’i İngilizler’e önerdi ve iki yıl sonraki Olimpiyadlar’ın Londra’da yapılmasına karar verildi.
Program olarak 27 Nisan ve 31 Ekim arası tarihleri kabul edilmesine rağmen,bireysel sporların Temmuz içinde ve takım sporlarının da Ekim ayında yapılması kararlaştırıldı.
Hemen her spor için,o zamanki koşullara göre,mükemmel ve yeterli tesisleri olan Londra’da ,Olimpiyadlar’ın yapılacağı büyüklükte bir stad yoktu. Bu arada aynı yıl Londra’da yapılacak olan Franco-British Exhibition adı ile düzenlenecek bir fuarın yetkilileri,Organizasyon Komitesi’ne başvurarak,böyle bir tesisi yapabileceklerini söylediler.
Bu haberi duyunca,Coubertin mutlaka “Acaba bu benim kaderim mi?” diye düşünmüştü. Ama bu olay olumlu bir yönde gelişti ve fuar yetkilileri programa karışmadılar. Belki bilgisizlikten veya mümkün olan sporların bir arada seyirciye sunmak amacıyla planlanan stad tarihe geçecek bir yapı oldu. Londra yakınında,daha sonraları “White City” diye adlandırılacak stad 553 metrelik bir koşu pisti etrafında 600 metrelik bisiklet sporunun yapılması için bir velodrom ve yüzme yarışları için 100 metre boyunda ve 15.25 metre eninde bir yüzme havuzunun sahanın ortasında yer aldığı karmaşık bir spor tesisi olarak ortaya çıktı. Bu statta da aynı zamanda eskrim,jimnastik ve güreş branşları da yapılabilecekti.
Londra organizasyonu Olimpiyadlar’a biraz düzen getirdi. Bundan böyle atletlerin katılımı ülkeleri tarafından ve zamanında yapılacaktı. Biraz da İngilizler’in ısrarı ile olacak, bayanların çeşitli sporlarda yarışmaları imkanı yaratıldı ve 36 bayan sporcu katıldı. Kuralların olduğu ve uygulandığı bir ülke olarak bilinen İngiltere’de yapılan bu Oyunlar’da tüm hakemlik görevleri İngilizler’e verildi. Bu karar sonunda Amerikalılar’la İngilizler’in büyük ve uzun süren kavgasına kadar gitti ve bir süre,Olimpiyadlar’dan sonra dahi,iki ülkenin spor kuruluşları birbirlerinin düşmanı olarak kaldılar.
Oyunlar,resmen Kral VII.Edward tarafından açıldı. Açılış Töreni başlamadan önce,İsveçli yetkililer,kendi bayraklarının stadyumda diğer ülkelerinkilerle birlikte çekilmediğini ileri sürerek,törene katılmayacaklarını söylediler.Amerikalılar da bayraklarının yarıya çekilmesini protesto ettiler. Hatalar düzeltilince olay yatıştı.
Başka bir olay ,Açılış Töreni’nde yaşandı. Takımın önünde Amerikan bayrağını taşıyan gülleci Ralph Rose protokolün aksine, “Amerikan bayrağı hiçbir dünya adamının önünde eğilmez” diyerek bayrağı dimdik tutarak Kral’ın önünden geçti ve Amerikalılar’la İngilizler’in Oyunlar süresince devam edecek kapışmanın öncüsü oldu.
Bu Olimpiyadlar’ın adı geçtiğinde,bu konuda biraz bilgisi olan herkes Dorando Pietri’nin Maraton hikayesini bilir.Artık efsaneleşmiş olan bu olayın gölgesinde kalmış iki ilginç olayı ise pek kimse hatırlamaz.
Maraton yöresi ile Atina arasındaki 40 km’lik uzaklıktan dolayı,bundan önce yapılan Maraton yarışları 40 km olarak kabul edilmiş ve koşulmuştu. Organizasyon Komitesi,Kral ailesinin yarışın çıkışını görmesi için Maraton’u Windsor Castle’dan başlattı.Atletler, White City Stadyumu’na geldiklerinde,pist üzerinde 350 metre daha koşacaklar,Şeref Tribünü önünde bitirecekler ve böylece 42.195 metre koşacaklardı. Bu mesafe,1908’den günümüze kadar Maraton’un standart ölçüsü olarak kaldı.
Yarış günü,Londra’da Temmuz ayının en sıcak günlerinden biri yaşanıyordu. Resmi Rapor’a göre,yarışa katılan 75 atlet ,yolları dolduran Londralılar’ın sevgi gösterileri arasında koşarken,seyircilerin alkışlarından heyecanlanan İngiliz atletler çok hızlı bir tempoya girdiler ve 12 atletin sekizi bir müddet sonra da yarışı bırakmak zorunda kaldılar.
Bu arada Güney Afrikalı Charles Hefferon ve İtalyan Dorando Pietri başta koşuyorlardı. İngiliz atletlerin yarışı bıraktığını öğrenen ve stadı kapasitesi üstünde dolduran 80000’i aşkın seyirci kitlesi “Hiç olmazsa Büyük Britanya İmparatorluğu’ndan bir atlet birinci gelecek” diyerek teselli buldular.
Ama stadın kapısından piste giren kısa boylu İtalyan’ı gören seyircileri daha başka sürprizler de bekliyordu. Dorando,sıcağın da etkisiyle ,yorgunluktan bitkin bir halde girdiği stadyumda ters yönde koşmaya başlayınca ,hakemler tarafından uyarıldı.Dorando,artık koşamayacak kadar bitkindi. Koşma ile yürümek arasında sendeleyerek ilerliyor ve yere düşüp tekrar kalkıp koşuyordu.
Dorando,mutlaka artık kendinde değildi.Yarışın bitimine de pek az kalmıştı. Bu arada, gene beklenmedik bir şey oldu.Yarışın sonlarına doğru Hefferon hayatının en büyük hatasını yaparak yol boyunca kendisine uzatılan bir bardak şampanyayı içmiş, sıcak,yorgunluk ve şampanya Hefferon’u sarhoş etmese de biraz yavaşlatmıştı. Bu arada Dorando, Hefferon’u geçmiş ve bir Amerikalı atlet olan Johnny Hayes de Hefferon’ yaklaşmış ve stada girmişti.
Stada Dorando’dan çok daha canlı giren Hayes,bu gidişle sendeleyen İtalyanı geçecekti. Bu arada seyirciler hakemlere “Kaldırın” derken ,hakemlerden bazıları da kurallara aykırı olduğundan Dorando’ya yardım edemiyorlardı. Dördüncü kez pist üzerine düşmesinden sonra maraton yarışının baş hakemi koştu ve Dorando’yu bitiş ipine taşıdı.
White City’de tam bir dram yaşanıyordu. Dorando’nun yarışı bitirmesiyle İtalyan bayrağı hemen göndere çekildi. Dorando’nun ardından 32 saniye sonra Hayes yarışı tamamlarken Hefferon stada girdi. Amerikalılar haklı olarak atlete yardım edildiğinden dolayı olayı anında protesto ettiler. Ve uyarılar kabul edilerek Dorando diskalifiye edildi ve Hayes birinci olarak ilan edildi.
Maratona katılan 75 atletin sadece 37’si yarışı bitirebildi.
Bu olay Amerikalılar tarafından İngilizler’in “Onlar kazanmasında kim kazanırsa kazansın” tavrının bir oluşumu olarak kabul edildi.İngilizler oyunlar bittikten sonra yayınladıkları resmi raporda “Kraliçenin gözleri önünde Dorando’nun ölmesine izin veremezdik” diyerek kendilerini savundular.
Dorando bir gün sonra gazetecilerle görüşürken “Bıraksalardı kazanırdım” demesine rağmen yarışı görenler bunun imkansız olduğunu söylediler. Ama Dorando aynı gün şeref tribününe davet edildi. Ve Kraliçe kendisine özel ödül olarak gümüş bir kupa verdi.
Londra’daki ikinci olay da gene İngilizlerle Amerikalılar arasında geçti ve “İkinci” kez koşulan 400 metre finalinde bir İngiliz atlet tek başına yarışarak altın madalyayı kazandı. Olay ilk finalde oldu. Finalde koşan üç Amerikalıdan biri olan J. C. Carpenter o zamanlar kulvarsız koşulan yarış içinde kurallara uymayan bir tarzda rakibi olan İngiliz atletin önüne geçti gerekçesiyle yarışın birincisi olarak ipi göğüslerken hakemler tarafından durdurulmak istendi ve sonunda diskalifiye oldu.
Amerikalıların itirazı kabul edilmedi ama yarışın iki gün sonra tekrar edilmesi kararlaştırıldı. Amerikalılar buna karşı çıktılar ve koşmadılar. İngiliz Wyndham Halswelle tek başına koşarak yarışın tek madalyası olan altını kazandı. Bazı yazarların belirttiğine göre anlaşmazlık iki ülkedeki kuralların ayrı olmasından kaynaklanmıştı. Bu konu Olimpiyadlar’dan sonra da çok işlendi. 1912’de yapılan Stockholm Olimpiyadlar’ı sırasında IAAF olarak tanınacak olan uluslar arası atletizm federasyonunun kurulmasının nedeni oldu ve kurallar daha belirgin ve kesin ortaya kondu.
Londra Olimpiyadları’nın pek bilinmeyen başka bir olayı da yüzme de tramplen atlama da oldu. Altın madalya kazanması beklenen İngiliz D.F.CANE ‘nin bir ters dönüş nedeniyle karın üstü suya düşmesi ve hastaneye kaldırılması sonunda ilk dört sırayı alan İsveçliler rakipleri İngiliz sporcuya gümüş bir kupa hediye ettiler.
Yaz sporlarıyla hiç ilgisi olmamasına rağmen buz pateni de gösteri sporu olarak yapıldı ve 35 yaşındaki Rus Nikolai Panin birinci oldu. Yarışmadan sonra bu sporcunun asıl adının Niloai Kolomenkin olduğu ve zengin ,soylu bir kişinin böyle bir yarışmada yer almasına Rusya’da iyi karşılanmayacağını bildiğinden takma adla yarıştığı ortaya çıktı.
Ve,resmi bir Olimpiyad’da da bir Türk sporcusu yerini aldı.
En Çok Madalya Kazanan 10 Ülke :
A G B
İngiltere 56 51 39
Amerika 23 12 12
İsveç 8 6 11
Fransa 5 5 9
Almanya 3 5 5
Macaristan 3 4 2
Kanada 3 3 10
Norveç 2 3 3
İtalya 2 2 0
Belçika 1 5 2
Yayına Hazırlayan : Cüneyt TANER - Samet YILMAZ