1936
1-16 Ağustos 1936
XI. Olimpiyadlar Berlin
Olimpiyad Meşalesini
Taşıyan:
Fritz Schilgen
Katılan Ülke Sayısı: 49
Katılan Sporcu Sayısı :4.066 (3.788 erkek-328
bayan)
En
Çok Madalya Kazananlar:
Konrad
Frey (Almanya –Jimnastik) 3A-1G-2B Toplam 5
Alfred
Scgwarzmann
(Almanya-Jimnastik) 3A-2B Toplam 5
Eugen
Mack (İsviçre-Jimnastik) 4G-1B Toplam 5
Hendrik
Mastenbroek
(Hollanda-Yüzme) 3A-1G Toplam 4
Robert
Charpentier
(Fransa-Bisiklet) 3A Toplam 3
Yıl’ın Olayları
Üç yıl sonra patlayacak II.Dünya Savaşı’nın hazırlıkları yapılıyor ve barut kokusu, şimdiden etrafa saçılıyordu. Çekoslavakya,Almanya ile olan sınırını yığınaklarla sağlamlaştırırken, Avusturya imzaladığı 1919 anlaşmasına rağmen,zorunlu askerliğe dönüyor, İtalya, Habeşistan’la olan anlaşmasını çiğneyerek,ülkeyi kendine katıyordu.Belçika’da ise,faşistler Parlamento’ya seçilirken, Fransa’da solcular iktidara taşınıyorlardı.Fransız Frank’ı ve ardından İtalyan Liret’i değer kaybediyor, İngiliz Kralı VIII.Edwards “Sevdiği kadın uğruna” tahtından vazgeçiyordu. Ama,yıl’ın en büyük iki olayı,Akdeniz’in doğu ve batısı’nda ortaya çıkıyor ve solcu İspanyol rejimi,askeri bir ayaklanma ile yerini faşist bir iktidara bırakıyor ve Almanya ve İtalya ihtilalcileri desteklerken,Batılı devletler,bu olayı bir oldu bitti gibi kabulleniyorlardı.
Akdeniz’in doğusu’ndaki Filistin
denen bölgede ise, bazı Arap devletleri, Yahudiler’in bu yörelerde yerleşmesi
ve bir devlet kurmasını önlemek amacıyla,bir araya geliyorlardı.
Türkiye’de ise Montrö Anlaşması
ile Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın silahlandırılması ve korunması tümüyle
Ankara hükümetini verilirken, Ankara’da Devlet Konservatuarı, İstanbul’da ise
İktisat Fakültesi kuruluyordu. Bu arada,Ankara ve İstanbul Radyo Şirketi
devlete geçti ve Ankara’da 19 Mayıs Stadyumu açıldı.
Berlin 1936,Olimpiyadlar tarihinde çok önemli bir yer
tutar.Berlin’deki muhteşem ve 110.000 seyirciyi rahatça alabilecek stad,tüm
sporların en mükemmel bir şekilde yapılabileceği spor tesisleri ve Olimpik Köyü
ile o zamana kadar yapılan 1932 Los Angeles de dahil olmak üzere, tüm
Oyunlar’ın en görkemli organizasyonu olarak kabul edilir.
Almanlar,Oyunlar’ın 1908’de Berlin’de yapılması için adaya olmuşlardı.Fakat,ilk önce, Roma’ya verilen 1908,İtalyanlar’ın geri çekilmesi ile Londra’ya önerilmiş,1912’de Stockholm’de yapıldıktan sonra 1916’nın Berlin’de yapılması IOC tarafından karara bağlanmıştı.
Fakat,1914’te başlayan I.Dünya Savaşı,1918’e kadar sürmüş ve Berlin Oyunları yapılamamıştı. I.Dünya Savaşı’ndan sonra,savaşı başlatan ülkelerin başında görülen Almanya, 1920 ve 1924 Oyunları’na davet edilmemiş,1928 ve 1932’de Oyunlar’a katılmıştı.
Dünya’nın büyük bir ekonomik kriz geçirdiği ve Almanya’da politik fırtınaların estiği 1931 yılının Nisan ayında Barcelona’da toplanan IOC,1936 Oyunları için bir karar alamadı ve yazışma ile yapılan seçimde Berlin, Hitler’in başa geçmesinden sadece altı gün önce, 1933 yılında, 1936 organizasyonu yapmak üzere seçildi.
Almanya’da,ırkçılığı temel prensip olarak kabul eden Nazi partisi ve başındaki Hitler,1933 Ocak ayında,legal olarak tüm devlet kuruluşlarına el koyduğu zaman,dünya ve doğal olarak IOC,Hitler’in Olimpiyadlar konusundaki fikrini merak ediyordu.
Aslında,Hitler’in kişiliğinde sporun yeri yoktu.Hayatında spor yapmadığı gibi,sporu da sevdiği söylenemezdi.Ama,spor’un ve bilhasa,Olimpiyad’ların Nazi felsefesini dünya’ya anlatmada ne kadar faydalı bir unsur olacağını fark eden Propaganda Bakanı Joseph Goebbels , Olimpiyadlar’ı desteklemesi için Hitler’i ikna etti.
O zaman kadar,Olimpiyadlar’ı organize edecek kent tarafından yapılan tüm tanıtma ve yatırım,1936 Oyunları için, Alman Devleti tarafından yapılmaya başlandı. En mükemmel spor tesislerinin, sporcuların kalacağı “Olympic Village” ve gereken her türlü teknik,insan gücü ve finansal imkanlar devlet ve parti tarafından ortaya kondu. Nasyonal Sosyalizm diye anılan Nazi partisinin kudretini ve felsefesini Dünya’ya anlatmak için, Berlin Olimpiyadları kadar mükemmel bir fırsat olamazdı ve Hitler ve Goebbels bu fırsatı sonuna kadar kullandılar.
Olimpiyadlar
tarihinde ilk kez, Olimpia'da yakılan bir meşale, stad'daki büyük meşaleyi
yaktı.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Dünya’nın gözünü boyayarak Naziler’in çok kısa bir sürede her bakımdan parçalanmak üzere olan Almanya’yı nasıl kalkındırdıklarını ve Hitler’in,hiç de söylendiği kadar kötü bir adam olmadığını(!) gösterdiler.
Hitler’in ve parti’nin Yahudiler konusundaki düşmanca tavrının bilen bazı çevreler ve bilhassa Amerika’daki Yahu topluluğu, Olimpiyadlar’ın Berlin’de yapılmasından doğacak problemleri açıkça dile getirmeye başladılar.Hitler,başta bir hata yaparak,tanımış spor adamı Theodor Lewald’un Alman Olimpiyad Komitesi Başkanlığı’ndan ayrılmasını istedi.Lewald, 1904’den beri Alman takımlarının Olimpiyadlar’a hazırlanmasında büyük rol oynamış ve 1924’den beri de,hem Alman Olmpiyad Komitesi Başkanı hem de IOC üyesi olarak çalışmış bir spor adamıydı.
Ama, Lewald’un 17 yaşında Hristiyan dinini seçmesine rağmen, baba tarafından birkaç kuşak önce Yahudi kanı taşıdığı öne sürülerek,görevinden alındı.Bunun üzerine harekete geçen IOC ve diğer ülkelerden gelen tepkiler sonunda Lewald,Olimpiyad ve Organizasyon Komiteleri’ne “Danışman” olarak atandı ve olay kapandı.
Ama, Hitler ve Nazi Partisi’nin Yahudiler’e karşı olan tutumları,açıkça olmasa da,devam ediyordu.Tüm dünya,Yahudi sporcuların Alman takımına alınıp alınmayacakları konusunu konuşuyordu.Naziler,bunun da yolunu bularak,Alman spor kulüplerine el altından emir vererek,Yahudi sporcuları kulüplerden çıkarmalarını emrettiler.Olimpiyadlar için Alman takımı seçilirken,dereceleri bakımından takıma girmeleri gereken Yahudi asıllı sporculara da,bir spor kulübüne üye olmadıklarından dolayı alınmadıklarını söylediler.
Hitler’in bu tutumundan en çok rahatsızlık duyan Amerika’daki Yahudi topluluğu olmuştu.Oyunlardan bir yıl önce,Amerika’da yapılan bir kamuoyu yoklaması,toplumun %43’ünün Berlin Oyunları’nın Amerika tarafından boykot edilmesinden yanaydı.Bu arada , IOC’nin üç Amerikalı üyesinden biri olan Ernest Lee Jahncke’nin uyarılarına rağmen,Avery Brundage, Naziler’in tüm spor ve Olimpiyad kurallarına göre hareket edeceklerini ve Naziler’in Yahudiler’e karşı bir tavır almayacaklarını savunuyordu.
Toplum’daki tüm bu olumsuz tutuma rağmen, Brundage,okul dışı sporları yöneten AUU ve başkanı bulunduğu Amerikan Olimpiyad Komitesi’ni etkisi altına alarak,Amerikan takımının Berlin’de yarışmasını gerçekleştirdi.
Oyunlar sırasında Berlin’de toplanan IOC, Olimpiyad tarihinde kara bir leke olacak bir kararla,1927’den beri üye olarak tanıdığı Jahncke’yi toplantıda bulunan 49 üyenin tümünün oyları ile Komite’den attı ve yerine Brundage’i tayin etti.
Bu arada,Olimpiyadlar nedeniyle Yahudiler’e karşı olan tutumunu frenlemek zorunda kalan ve Naziler’in kontrolünde olan Alman basın da,bu sefer bilhassa Los Angeles’de başarılı olan ve Amerikan takımında yer alana zenci sporcuları hedef almıştı.”Nordic Superiority” diye adlandırdıkları ve Alman ırkının üstün ırk olduğunu savunan Naziler,zenciler için “aşağı” ırk derken,bazıları daha ileri gidiyor ve “bunlar insan dahi değildir” diyebiliyorlardı.
Almanlar,kendi “Üstün Irk” teorilerini ispat etmek ve kendi
politik sistemlerinin,ülkelerini kısa sürede nasıl geliştirdiğini göstermek
için , mükemmel tesisler yanında,madalya alacak sporcuların da yetişmesi
konusunu iyi işlediler.
Berlin bir bakıma,gerçekten eski çağlardaki pagan
kutlamalarına sahne oluyordu.Yarışmalar büyük bir düzen içinde
yapıldı.Kent,adeta pırıl pırıldı.Kent’in belirli yerlerindeki büyük beyaz
perdeler,tüm yarışmaları TV yolu ile sokakdaki halkın da seyretmesini sağladı.
Berlin’deki 1936 Olimpiyadları, işte tüm bu koşullarla başladı.Almanlar her şeyi gayet iyi planlamış ve uygulamışlardı.Organizasyon,kusursuz denebilirdi.Ortalıkta,Yahudi düşmanlığını gösterecek hiçbir olaya fırsat verilmedi. Sporcular, uzun zamandan beri kazanmak için çalışıyorlar ve devlet onlara elinden gelen her türlü kolaylığı gösteriyordu. Berlin, Hitler ve Naziler’in bir zaferi olacak ve Alman sporcuları büyük başarılara ulaşacaklardı.
Organizasyon Komitesi, her şeyi düşünmüş ve bir de, 20 Temmuz’da Olimpia’da güneş ışınları ile yakılan ve 3.075 atlet tarafından taşınan Olimpiyad Meşalesi’nin Oyunlar açıldığında stadyuma gelmesini sağlamıştı. Berlin, hakikaten hazırdı. Hitler ve Alman sporcuları Olimpiyadlar’a hakim olacaklardı.
Açılış muhteşem oldu. Meşalenin yakılması, Olimpiyad bayrağının göndere çekilmesi, güvercinlerin uçurulması, Hitler ve IOC üyelerinin stada gelişi ve sporcuların geçit töreni,modern bir spor organizasyonu yerine sanki Eski Olimpiyadlar’daki pagan şölenlerini hatırlatıyordu. Bu muhteşem açılış töreninde sanki tek eksik olan unsur, Olimpia’da kurban edilen “Kara Koç” oldu.
Oyunların ilk gününde sonuçlanan bazı atletizm finalleri,stada bulunan Hitler ve Goebbels’in beklentilerinin sanki müjdecisi oldu. gülle atmada Alman atleti Hans Woelke, Olimpiyad rekorunu da kırarak birinci gelirken, Finli bir atletin arkasından da,takım arkadaşı Gerhard Stöck üçüncü oldu. Ardından, bayanlar mızrak atmada gene Alman Atleri Tilly Fleischer ve Loise Krüger altın ve gümüş madalyalar kazandılar.
Her iki spor dalında madalya kazananlar, hemen Hitler’in bulunduğu Şeref Tribünü’ne
Çıkartıldılar ve
Führer,110.000 seyircinin gözleri önünde, bu Olimpiyat şampiyonlarını tebrik
etti ve biraz sonra da sahadan ayrıldı.
Ertesi gün, Berlin'in tüm
şeref ve şöhretini Hitler'in elinden almasa bile onunla paylaşacak Jesse Owens,
100 metre finalinde birinci gelerek, stadı dolduranları ayağa kaldırdı.
Şimdiye dek, pek çok spor
sever, dünya'nın en tanınmış ve rekortmen atletlerini görmüştü. Ama, bu Owens,
sanki bir başka bir alemden gelmiş gibiydi. Muazzam süratine rağmen, rahat
koşusu ile sanki insanları büyülüyordu. Owens'in süratini ölçmek için,
gerisinden koşan atletlerin kasılmış adaleleri ve sonuçsuz çabalarına bakmak
yetiyordu. Bazı spor yazarlarının dediği gibi, Owens sanki "Hareket'in
Şiiri" gibi koşuyordu.
Owen, iki gün içinde
koştuğu dört tane 100 metrede, iki kez Olimpiyat rekorunu ve bir kez de, iki ay
önce kendine mal ettiği dünya rekorunu egale etti. Berlin'de IAAF tarafından kabul edilen yeni bir kurala göre, bundan
Böyle, saniyede2 metreden hızlı esen rüzgarla koşulan dereceler dünya rekoru
olarak kabul edilmiyordu. Owens rüzgarsız koştuğu bir 10.3 ile Olimpiyat
Rekorunu egale etti.
Olimpiyatlarda olay arayan
basın için Owens'ın o rahat koşusu ile kazandığı 100 metre finali iyi bir konu
oldu. Ama, bazı gazeteciler, Hitler'in ilk-günün şampiyonlarını kabul ettikten
sonra, Owens'ı tebrik etmemesini, Fuhrer'in "aşağı" gördüğü bir ırkı
temsil eden Owens'i aşağılaması, onun elini dahi sıkmak istememesine bağladılar
ve dünya yerinden oynadı.
Naziler'in aşağıladıkları Amerikalı
zenciler, başarıları ile, stadı dolduran ve çoğunluğu Alman olan seyircileri
büyüleyecek ve Jesse Owens, kazandığı 4
altın madalya ile oyunların simgesi olacaktı
Owens'in Berlin'de
giydiği "Spikes" şimdi, Lozan'daki Olimpik Müze'de sergileniyor.
Aslında, Hitler'in bu
konuda pek kabahati yoktu. Zira, yarışmaların ilk gününde, erkekler yüksek
atlama finalinde, gün batışına kadar süren yarışmalarda üç Amerikalı ilk sırayı
alıp madalya için kürsüye çıktıklarında, Hitler çoktan stattan ayrılmıştı.
Eğer, Hitler bir zenci
atleti şeref Tribünü'ne davet etmemekle, hakaret etmek istemişse o atlet Owens
değil, yüksek atlamayı kazanan Amerikalı Cornelius Johnson, Dave Albritton ve
Delos Thurber olmalıydı. Ve bu üç atletten ikisi zenciydi.
Owens'in 100 metre
finalini kazanmasından kısa bir süre önce, 10.000 metrede ilk üç sırayı alan
Finli atletler, şeref Tribünü'nde Hitler tarafından tebrik edildiler. Hitler,
Owens'in 100 metre finalini dahi görmeden staddan ayrıldı.
Olay bu kadar alevlenince, IOC devreye girdi ve
Hitler'e, tebrik edecekse, stada bulunduğu zaman ve her madalya kazananı,
milliyet ayırmadan tebrik etmesini, aksi halde hiç kimseyi tebrik etmemesini,
nezaketle kendisine anlattı. Hitler, bu uyarıyı kabul etti ve stad'ta hiçbir
şampiyonu tebrik etmek için şeref Locası'na çağırmadı.
Hitler, tebrik etse de etmese de, Owens, Berlin'in
en sempatik, en sevilen ve hayranlık duyulan bir şampiyonu haline geldi. Olimpiyat
Köyü'nde herkes imzasını istiyor, her piste çıkışında, seyirci ayağa kalkıyor
ve "Jesse, Jesse" diye kendisini selamlıyordu. Owens'e olan dostluk
ve hayranlık o kadar arttı ki, Owens'in rakibi olan Alman atleti Lutz Long,
ertesi gün yapılan uzun atlama seçmelerinde, atlama tahtasına ayağı
gelmediğinden dolayı iki kere atlayışı sayılmayan Owens'e yardım etti ve Owens
finale kalabildi.
Finalde, Owens ve Long, atlama sıraları gelinceye
kadar, stad içindeki çimen sahada beraberce oturdular, fotoğrafçılar tarafından
çekilen bu dostane poz dünya
basınında büyük yer aldı. Ama, dostluk başka, yarışma başka oldu ve Owens, son
atlayışında Lutz'u geçerek ikinci altın madalyasını da kazandı. Owens, uzun
atlama finalleri yapılırken, bu arada, 200 metre seçmelerine giriyor .ve
kazanıyordu. Ertesi gün, 5 Ağustos’ta koşulan 200 metre finalini de, yağmurlu
ve serin bir havada birinci olarak bitirirken, dönemeçli 200 metrenin dünya
rekorunu da kendine mal etti. Dört gün sonra koşulan 4x100 metre bayrakta,
ikinci adam olarak koştuğu Amerikan takımı 39.5'la birinci gelirken Owens,
dördüncü altın madalyasına da kavuştu. Bu derece, 1960 yılına kadar, tam 25 yıl
dünya rekoru olarak kaldı.
Aslıda, Owens Berlin'e
gelmeden de çok tanınmış bir atletti. Bir yıl önce, 45 dakika içinde katıldığı
100 yarda düz koşuda dünya rekorunu egale etmiş, 200 metre/220 yarda düz koşuda
dünya rekoru kırmış, 200 metre/220 yarda engellide dünya rekorunu kırmış ve
uzun atlamada, tek hakkını kullanarak 8.13 metre atlamıştı. Uzun atlamadaki bu
dünya rekoru yine 25 yıl dayanacaktı.
.
Berlin Olimpiyatları’nı
Hitler'le paylaşmış, Amerika için dört altın madalya kazanmış ve dünya'nın her
bir tarafında tanınmış Owens, Amerikalı yöneticiler tarafından gayet hor
görülmüştü. 0limpiyadlardan sonra, yorgun olduğu için İsveç’teki bir yarışmaya
katılmak istemeyen Owens'in amatörlüğü, bunu bir başkaldırı olarak gören, AAU
tarafından hemen kaldırıldı.
New
York'a döndüğünde, büyük törenlerle karşılanan Owens'i Başkan Roosevelt tebrik
dahi etmedi. Berlin'den sonra hayatını kazanmak için çeşitli işlere giren
Owens, ancak 1950'lerde kendine gelebildi ve aranan bir konuşmacı oldu. Bu
konuşmalardan aldığı ücretleri gelir vergisinde göstermediği nedeniyle
1960'larda yargı karşısına çıkan Owens, yine gazetelere haber oldu. Gelir
vergisi kaçıranların uzun hapis ve büyük para cezalanma mahkum oldukları
Amerika'da Owens'i suçlu bulan jüri’nin kararına uyan duruşmanın yargıcı,
"Sizin gibi başarılarla dolu bir spor hayatı olan ve her gittiği yerde
gençlere spor ve ahlak konusunda olumlu duygular aşılayan bir kişinin bu olayda
sadece bir unutkanlık suçu işlediğine inanıyorum" diyerek hapis
cezasını vermedi ve para cezasının da uygun bir şekilde ödenmesini sağladı.
Berlin'de,
49 ülkeden 4.066 sporcu yarıştı. Ama, Owens 1936 Olimpiyatları’nın değişmez,
yerine konamaz ve her zaman hatırlanan bir simgesi oldu.
Yüzmede
Amerikalılar ve Japonlar havuzların ve tramplenlerin hakimi oldular. Yeni bir
spor olarak Oyunlar programına giren basketbol, toprak bir sahada, tenis
kortlarında oynandı. FIBA, Oyunlardan önce, boyu 1.90'dan yüksek olan
basketçilerin Olimpiyatlar da oynayamayacağına karar verdi ve Amerikalilar’ın
tepkisi üzerine bu karardan hemen geri döndü. Amerika-Kanada arasındaki final
maçı sırasında yağan yağmur 5ahayı çamur haline getirdiğinden, topa hakim olmak
büyük problem oldu. ye maç, 19-8
Amerikanın şampiyonluğu ile
sonuçlandı.
Ve
--1924'den beri Olimpiyadlar'a katılan Türk takımından iki güreşçi bir altın ve
bir gümüş madalya kazandılar.
Almanlar
organizasyonda gösterdikleri başarıyı, madalya kazanmada da ortaya koydular.
Oyunların yapıldığı 1896'dan 1912'ye kadar olan süre içinde Alman sporcuları 20
altın ve toplam 68 madalya kazanmışlardı. Davet edilmedikleri için
katılmadıkları 1920 ve 1924 Olimpiyatları sonunda girdikleri Amsterdam ve Los
Angeles Oyunları'nda ise 13 altın ve toplam 51 madalya kazanmışlardı.
Berlin'de
ise, 33 altın ve toplam 89 madalya kazanarak, her Olimpiyatta en çok madalya
kazanmış Amerika'yı epey geride bıraktılar,
"Boykot"
kavramı, hem de IOG tarafından 1920 ve 1924'de, dolaylı bir yöntemle
uygulanmıştı. Politika ise, Hitler ve Goebbels sayesinde, Olimpiyatların bir
parçası olmuştu. Bu iki kavram, 1956'den 1988'e kadar geçen devre içinde
Olimpiyatlara etken olacak ve Oyunlar, kendi kişiliğini ve tüm toplumlararası birleştiriciliğine kavuşmak
için 1992'ye kadar bekleyecekti.
Dünya kamuoyu'nu ikna
etmede "usta" olan Goebbels, 1896 Maraton Şampiyonu Spiridon Louis'i
de Berlin'e getirmeyi ihmal etmedi.
Bu arada, 1924 ve 1936 Olimpiyatları için
adaylığını koymuş İspanya Berlin'de yoktu. İlk olarak Paris’teki 1900
Olimpiyatları’na katılan İspanyollar, 1920'de Olimpiyatlara geri dönmüşler ve
1936'ya kadar hepsine de katılmışlardı. Ama, ispanya’da sağ ve sol çatışması başlamıştı Ve Nazi amblemi olan Smetika "Gamalı
Haç" bayrağı altında yarışmak istemeyen anti-faşist gruplar,19 Temmuz'da
"Olimpiada" adı ile Barcelona'da bir organizasyon yapmak istediler.
Burada, Stadyum'da sadece İspanyol ve Catalan bayrakları asılacak ve Avrupanın
liberal ve sosyalist düşünen sporcuları katılacaktı.
Ama, Oyunların başlangıç
tarihinden bir gece önce, çok büyük bir yabancı topluluğunun Oyunları seyretmek
için kente geldiği ve yüzlerce yabancı sporcunun okullarda barındırıldığı
Barcelona'da tüfekler patlamaya başladı ve yöredeki askerler, Franco'nun
başlattığı isyana katıldılar. Barcelona'daki Olimpiada, başlamadan bitti. Zira,
İspanya İç savaşı başlamıştı.
Kore, ilk katıldığı 1948 ', Olimpiyatları’nın Açılış Töreni'nde, spor idarecisi olarak Londra'ya takımla gelen bu kıymetli şampiyonun Kore bayrağını taşımasını istedi ve sembolik olarak, bu yolla bağımsızlıklarını dünyaya gösterdiler. Bu olaydan 40 yıl sonra Seoul'da yapılan 1988 Olimpiyatlarında Sohn Kee-chung, Olimpiyat Meşalesi’ni stada getiren en son atlet olacak ve olay Kore'de ve dünyada büyük takdir ve saygıyla karşılanacaktı.Japon adıyla Kitei son savaştan sonra Kore'nin Japon boyunduruğundan kurtulması ile asıl adını kullanmaya başladı.Bu arada, Berlin'deki başarısını Japon bayrağı altında yaptığından büyük utanç duyduğunu ifade eden Sohn, Olimpiyadlar'da hiç bir zaman imzasını Japon adıyla değil, Kore adıyla attığını iddia ederdi.Berlin "Olimpiyat Köyü”nde Olimpiyatlara katılan ilk Türk bayan sporculardan biri olan eskrimci Halet Çambel'e bu şampiyon tarafından verilen yukarıdaki imza, atletin asıl adını değil, Japonlarca verilen adı kullandığını gösteriyor.
Dünyanın bazı ülkelerinde ,
Berlin'deki 1936 olimpiyatları faşistlerin organize ettikleri bir olay olarak
ele alınmıştır Aynı yı1 Prag’da , İsveç , Amerika , Fransa, Almanya’yı temsil
eden bazı solcu sporcular bir atletizm şenliği düzenlediler.Ama asıl büyük olay
22-26 temmuz günlerinde Barcelona da yapılacak halk olimpiyatları olacaktı.Bu
organizasyon Barcelona’nın içinde bulunduğu Catalan bölgesindeki anti-faşist
spor kuruluşları tarafından yapılacaktı.Ülkesini terk etmiş Alman sanatçı Max
Ernst tarafından yapılan bazı afişler Hollanda’da “Diktatörsüz Olimpiyatlar”
adı ile sergilendi ve oradaki afişlerin en beğenileni tüm dünya ülkelerine
yollandı.
Fakat bu oyunlar başlamadan
bir gece önce Komünist grupların hükümet binalarına saldırısı ile İspanya’da iç
savaş başladı ve bu organizasyon yapılamadı.
En Çok
Madalya Kazanan 1O Ülke
|
A |
G |
B |
Almanya |
33 |
26 |
30 |
Amerika |
24 |
20 |
12 |
Macaristan |
10 |
1 |
5 |
İtalya |
8 |
9 |
5 |
Finlandiya |
7 |
6 |
6 |
Fransa |
7 |
6 |
6 |
İsveç |
6 |
5 |
9 |
Japonya |
6 |
4 |
8 |
Hollanda |
6 |
4 |
7 |
İngiltere |
4 |
7 |
3 |
Yayına Hazırlayan : Eren AKSU – Sertaç YILMAZ