1960

25 AĞUSTOS 11 EYLÜL

17. OLİMPİYATLAR  ROMA

Olimpiyat meşalesini taşıyan: Giancario Peris

Açılışı yapan: Devlet Başkanı Giovanni Gronchi

Katılan ülke sayısı:83

Katılan sporcu sayısı: 5346 (4738 erkek 610 bayan)

En çok madalya kazananlar:

Borris Shakhlin                     (Rusya Jim.)         4A 2G 1B

Larisa Latynina                     (Rusya Jim.)         3A 2G 1B

Takashi Ono                         (Japonya Jim.)       3A 1G 2B

Chris von Salthza                  (ABD yüzme)        3A 1G

Palina Astakhova                  (Rusya Jim.)         2A 1G 1B

Sofiya Muratova                    (Rusya Jim.)         2A 1G 1B

Wilma Rudolph                     (ABD Atlatizm)     3A

 

YILIN OLAYLARI

Cezayir, ülkedeki Fransız kuvvetleri ile yılar süren çatışması sonucunda egemenliğine kavuşurken, İngilizler de Kıbrıs’ta, Makarios başkanlığında bir devletin kurulmasını kabul ettiler. Güney Afrika’da, iktidardaki beyazların siyahlara uyguladıkları kanlı katliam, Batı’nın dahi hükümetin ikaz etmesine sebep olmuştu. Küba adadaki tüm Amerikan kurulularını devletleştirdi. Sovyetler, silahı kuvvetlerini yüzde 60 kadar indirip, sadece 1,2 milyonluk bir orduya sahip olacaklarını bildirirken, Rusya üzerine düşürülen bir amerikan U2 casus uçağı doğu ile batının tekrardan sertleşmesine neden oldu. Başkan Eisenhower, bu olay nedeniyle özür dilemeyince, Sovyetler Pariste toplanacak olan Dört büyükler konferansından çekildi. Sovyet lideri Kruşçev, New York’ta bulunan BM genel merkezinin, amerika’dan başka bir ülkeye taşınmasını istedi. Fas’ın Agadir kentindeki deprem ardından gelen yangın, 12000 kişinin ölümüne eden oldu. Irak İran Kuveyt Suudi Arabistan ve Venezuella, petrol üreten ülkeler olarak OPEC gurubunu kurdular. Güney Korede 4. kez başkan seçilen Rhee ‘ye kaşı ayaklanan ordu, iktidarı devirdi. Türkiyede, iktidar muhalefet çatışması Meclis’ten sokaklara döküldü, büyük kentlerde sıkıyönetim ilan edildi, üniversite ve harp okulu öğrencileri yürüyüşler yaptılar, 27 Mayıs’ta silahlı kuvvetler ihtilal yaptı ve milli birlik komitesi yönetimi ele aldı.

 

 

Roma’nın olimpiyatlarda olan inişli çıkışlı ilişkisi, 1960’ta mutlu bir sonla bitti. Yüzyıllar önce, Romalı bir kumandan, bir kez içinde olsa, olimpiyatları Roma’ya taşımış, başka bir Romalı imparator, Nero, olimpiyatlarda yarışmış ve MS 4. yüzyılın sonlarında yine bir Romalı imparator, Pagan şölenlerine benzettiği oyunlara son vermişti.

            Aslında,1908 olimpiyatlarının Roma’da yapılması kararlaştırılış ama Venüs yanardağından fışkıran lavlar milli bir felaket yaratınca, İtalyanlar özür dilemişler ve oyunları Londra organize etmişti.

 Roma, 1936 aday olmuş ama IOC Berlin’i seçmişti ve 1940,1944 yılları için aday olma umutları da 2. dünya savaşı nedeniyle gerçekleşmemişti.

 Ama olimpiyatlar 1960 yılında Roma’ya geldiğinde, eski Roma’nın tarih dolu ihtişamı ve modern spor tesislerinin başarılı bir karışımı ile karşılaşmıştı.

 Roma çoktandır olimpiyatlara hazırdı. Stadio Olimpiko denen yörede, stat’a ilaveten modern voledrom ve diğer tesisler kurulmuştu. Güreşler, Roma’nın o eski Basillika Maxentius denen yapıtlarında boks ise Caracala kaplıcalarında yapıldı. Maraton yarışı içinde, statta başlayıp statta bitirme âdeti kenara atıldı ve tarihi yol ve yörelerden geçen bir parkur hazırlandı. Amerika atletizmde o eski üstünlüğünü gösteremedi. İlk kez Amerikalılar 100 ve 200metrede ve 4x100 bayrak yarışlarının tümün rakiplerine bırakmak zorunda kaldılar. Dünya rekortmenleri geçildi, yeni rekortmenler otaya çıktı, yeni şampiyonlar ve geleceğin kabiliyetleri kedilerini gösterdiler.

 

Sürati ve cana yakınlığı ile Wilma Rudolph sadece seyircilerin ve rakiplerinin sevgilisi olmakla yetinmeyip 3 tanede altın madalya kazandı.

Rudolph’un Roma’da giydiği ayakkabı halen Lozan’daki Olimpik Müze’de.

 

Roma’da kürsüye çıkanların gözleri uygudan nemlenirken, madalya alamayanla üzülmedi. Zira herkes bileğinin gücü ve kaslarının hızı ölçüsünde mücadele etmişti.

 Roma’da 152’si altın tam 461 madalya sahibini buldu. Ama bu şampiyonlar arasından, sadece iki sporcu, kişilikleri ve başarılarıyla ön plana çıktılar. Bunlardan biri, uzun bacakları, kahverengi teni, rahat koşusu ve sevimli davranışlarıyla ile bayanlar 100 200 ve 4x100 de altın kazanan Amerikalı Wilma Rudolp oldu.

 Wilma 18 çocuklu bir ailenin 17. çocuğu olara dünyaya geldiğinde başına gelecekleri ve başarılarını hayal bile edemiyordu. Daha çok küçük yaşta çocuk felcine tutulan küçük Wilma,11 yaşına kadar yürüyemedi. Ama ayağa kalktığında yürüyemedi yılların acısını çıkardı. Daha 16 yaşında katıldığı Melbourne oyunlarında 4x100 bayrak yarışında, dünya rekorunu egale etmelerine rağmen üçüncü gelen takımda yarıştı. Roma’da ise Wlma Rudolp’un yanına kimse yaklaşamadı. Uzun bacakları nedeniyle startta pek hızlı olmayan Wilma yarış içerisinde bu hatasını düzeltiyor ve rakiplerini rahatça geçiyordu. Roma’nın ikinci büyük sporcusu kesinlikle Abebe Bikila oldu. Hayatının üçüncü maraton yarışını koşan bu atlet profesyonel bir asker olarak imparatorun koruyucuları arasında görev yapıyordu.

Yarışmadan önce antrenörüyle parkur gezerek bitişe bir km kala olan yokuşu rakiplerinden sıyrılmak için seçmişti. Pek çok ülkeden gelen 69 atletin başlattığı bu yarış, parkurun yarısından sonra Bikila ve Faslı Rhadi Ben Abdesselam’a kaldı. Fakat ne Roma’nın o akşamki nemli ve bayıltıcı sıcağı ne de Faslı rakibi, yalın ayak koşan ve teninin koyuluğundan ötürü, gece karanlığında koştuğu zor görülen bu atletin altın madalya kazanmasını önleyemedi.

 Olay sadece Bikila’nın yalın ayak koşması veya onun bu beklenmedik başarısı değildi. Bira tarih bilgisi olan ve yarışın bitişini, kalırımlar üzerine konan portatif tribünden seyreden birileri mutlaka, tarihin bu cilvesine gülmüşlerdi. Zira bundan tam 25 yıl önce, Musolini İtalyası, Faşizm’in kudretini göstermek için savaş uçaklarını Etiyopya üzerine yollamış, binlerce kişinin ölümüne neden olmuş ve sonunda ülkeye saldırarak İtalya’nın sömürgesi haline sokmuştu.

 Ama bundan 25 yıl sonra Bikila İtalyan’ların Etiyopya’dan çaldıkları tarihi sütunlar arasında koşmuş ve birinci gelerek Romalılardan ülkesinin öcünü almıştı.

 Roma bu arada küçük ülkelerden gelen büyük şampiyonlarında yarıştığı ir yer oldu. Bilhassa atletizmde Avustralya’dan muhteşem bir şampiyon ve Yeni Zelanda’dan da üç atlet, mesafe koşularında yeni ufuklar açılmansa neden oldular.

 Avustralyalı Herb Eliot iki yıl önce daha 20 yaşında bir atlet olarak 1500metre ve 1 Mil’de dünya rekorlarının sahibi olmuştu. Roma’da ise, kendisi ile son düzlüğe çıkacak rakip olmasına rağmen kendi rekorun 15000 metrede kırarak birinci oldu. Rakiplerine olan üstünlüğü uzun bacakları ile yuttuğu mesafeler arkasına dahi bakmadan tüm mesafeyi koşması ve ipi herkesin 20metre önünde göğüslemesi görülmeye değer bir olaydı. Elliot 1945–1960 arasında girdiği 44 tane 1500 ve bir Mil yarışında hiç yenilmeden birinci olmuştu. Yeni Zelanda’yı 800 metrede temsi eden Peter Snell, koşucudan çok güreşçiye benzeyen yapısı ile finale kaldığında, bu işi bilen herkes Belçikalı dünya rekortmeni Roger Moens’i favori gösteriyorlardı. Snell, ne de olsa Roma’ya en iyi derecesi olan 1.49.2 ile gelmişti ve final içinde adı bile geçmiyordu.

 

Gece karanlığında çıplak ayakla stad dışı bitiş ipine koşan Abebe Bikila tüm Roma’yı gerçekten fethetti.

 

 Yarışın son 100 metresine önde giren Moens kazanacağından emin olarak arkasından kimin gerektiğinde bakmak için kafasını sağa döndürünce solunda koşan Moens’in fark etmediği Snell açık bulduğu iç kulvara girdi ve dünya rekortmenini geçti. Seyircilerin bağrışmasını duyan ve sol tarafındaki hareketi fark eden Moens hızlanmak istediyse de artık olan olmuş ve Snell olimpiyat rekoru kırarak şampiyon olmuştu.

 Roma’da 2 eylül günü mutlaka yeni Zelanda için mutlu bir gün oldu. Snell’in 800metre altın madalyayı kazanmasından kısa bir sür sonra başlayan 500metre finalinde dereceye girecek atletler önde bir grup halinde koşarken son üç tura girerken hızlı bir atak yapan Yeni Zelandalı Murray Helberg arkadakilerle arayı birden 25 metreye çıkardı. Helberg’in kopmasına seyirciler kadar atletlere şaşırdı. Ama olan olmuştu ve Halberg hızını koruyarak aranın kapanmasını önledi. Ama arkadaki atletlerde tempolarını arttırarak Hlberg’e yaklaşmaya başladılar. Yarışın son düzlüğünde seyirciler ayağa kalkmış gençliğinde rugby oynarken kırdığı bir kolunu göğsüne yapıştırarak koşan ve liderliği bırakmak istemeyen Halberg’in mücadelesini alkışlarken ülkesinin başta aşağıya siyah formasını giymiş bu çelimsiz atletin yarışı 5metre önde bitirdiği görerek rahat bir nefes aldılar.

Bir hafta sonra yapılan maraton finalinde de başka bir Yeni Zelandalı Barry Magee bronz madalya alarak bu küçük ülkenin mesafelerdeki üstünlüğünü gösterdi.

 Avusturalalı Eliot ve Yeni Zelandalı Snell halberg ve magee’nin başarısı sadece bu atletlerin üstün kabiliyetlerine dayanıyordu. Elliot’un arkasında insanı bayıltıncaya kadar koşturan ama sonunda şampiyonda yapan ufak tefek kır saçları ve yerinde duramaz hali ile herkese kendini sevdiren Percy Cerutty adında bir antrenörü vardı.

 Yeni Zelandalılar’ın ardında da uzun koşu idmanları ile atletlerine hem dayanıklılık hem de sürat kazandıran Arthur Lydiard adında bir antrenör vardı. Bu iki antrenörün sistemleri bir süre için dünyayı sarsacak ve bir zamanların mesafe krallarını dahi yetiştiren Finlandiya Lydiard’ı ülkesine çağırarak, 1972’deki Fin patlamasının temellerini atacaktı.

   

   

Macar eskirim ustası Aladar Gerevich, Roma’da da başarılı oldu ve 1932 1960 arası aldığı 7 altın, 1 gümüş ve iki bronzla seyircilere veda etti.

   

   

Cassius Clay (Mohammad Ali) ringlerde olduğu kadar toplantılarda ve olimpiyat Köyü’ndeki candan davranışı ile çok dost edindi.

 

 Roma’da her an bir yarışma sonuçlanıyor ve yeni bir şampiyon kürsüye çıkıyordu. Bunlar arasında boksta yarı ağır sıklette sevili ve herkesle resim çektiren elerini sıkan bir boksör altın madalya kazandı. O zamanki adı Cassius Marcellus Clay olan ve sonraları Muhammad Ali diye kendine yeni bir ad bulan bu boksör 1956 orta sıklet olimpiyat şampiyonu Rus ve üç kez Avrupa şampiyonu Polonyalı rakiplerini kolayca yendi. Roma’da kazandığı olimpiyat madalyasını bir an bile boynundan çıkarmayan Clay Roma’daki başarısının ardından Amerika’da o zamanki gördüğü ırkçılık olaylarını anlatırken arkadaşı beyaz Amerikalılarla dövüşmek zorunda kalıp onları dövdükten sonra kızgınlıkla madalyasını nehre attığını söyler.

 Atletizmde Rusların hâkimiyetine giren bayanlar branşlarında sadece Romen Yolanda Balas yüksek atlamadaki bir madalya alabildi. Rus Press kardeşlerden biri 80 engelli diğeri ise gülle atmada altın kazandı.

Amerikalılar yüzmede başarı gösterirken Avustralyalılar ülkelerindeki kötü iklim koşulları ve Roma’daki yemeklere alışamadıklarından iyi dereceler alamadılar.    

Ama, yine de Fraser, Rose ve Devitt bu ülkenin Amerika arkasında sıralanmasını sağladılar. Erkekler 100 metre serbestte, Amerikalı Larson, hakemlerin kronometresine rağmen, birinciliği Avustralyalı Devitt’e kaptırdı ve bundan sonra yapılacak Olimpiyadlar’da artık elektronik kronometre kullanma zamanının geldiği de açıkça ortaya çıktı.

Boks’da yanlış hakem kararları ringe sıçradı. Futbol’da son üç Olimpiyad’da ancak gümüş kazanan Yugoslavlar, bu sefer altınla evlerine döndüler.

Çim Hokeyi’nde, 32 yıldır altın madalyayı kimseye vermeyen Hindistan, bu kez Pakistan’ın ardında gümüşle yetindi.

Erkekler atletizm’de, 4x100 bayrakta hiç yenilmeyen Amerika, bu sefer de 1912’de yaptığı gibi, bayrak değiştirme sahasının dışına çıktığından diskalifiye oldu.

Olimpiyadlar’da ilk kez doping lafı ortalarda dolaşmaya başladı ve Yol Yarışı’nda bir Danimarkalı bisikletçi, biraz da sıcağın etkisi ile düştü ve kafatasını kırdı. Kaldırıldığı hastanede ölen Knut Jensen’in yarışmadan önce, kan dolaşımını düzenlesin diyerek Ronicol adlı bir uyarıcı aldığı anlaşıldı.

 

 

Üniversite’de takım arkadaşı, Olimpiyad’da rakip Amerikalı Rafer Johnson ve Milliyetçi Çin (Taipei)’den Yang Chuan-Kwang, dekatlonda son yarışma olan 1.500 metreyi bitirdikten sonra, birbirlerine dayandılar ve ilk iki madalyaya sahip oldular.

   

 

Yıllardır 1.500 metrede yenilmeyen Avustralyalı Herb Elliott, Roma’da kudretini sergileyerek altın kazanırken bir de dünya rekoru kırdı.

 

  Rus jimnastikçi Larissa Latynina 3 altın, 2 gümüş ve 1 bronz kazandı. Latynina 1956-1964 arası toplam 18 madalya kazanarak, tüm spor dünyasının saygısını da kazanmayı bilecekti.

Jensen, Olimpiyadlar’da yarışma sırasında ölen ikinci ve belki de doping nedeniyle yaşamını yitiren ilk sporcu oldu.

Stockholm’deki 1912 Olimpiyadları’nda, 21 yaşındaki Portekizli maratoncu, sıcağın etkisi ve kalp yetersizliği nedeniyle, yarışı bitiremeden ölmüştü.

Ve Türk güreşçileri 7 altın, 2 gümüş madalya kazandılar.

 

En Çok Madalya Kazanan 10 Ülke

 

A

G

B

Sovyetler Birliği

43

29

31

Amerika

34

21

16

İtalya

13

10

13

Almanya

12

19

11

Avustralya

8

8

6

Türkiye

7

2

0

Macaristan

6

8

7

Japonya

4

7

7

Polonya

4

6

11

Çekoslovakya

3

2

3

 

 

 

 

Yayına Hazırlayan : Muharrem AYDIN – Mustafa KILIÇ