SELİM SIRRI TARCAN
NASIL BEDEN EĞİTİM ÖĞRETMENİ OLDU
Mill. Eğt. Bak. Emekli Müs. Baş Müfettişi
Selim Sırrı TARCAN
SPOR BİLİM dergisinin ocak şubat mart 1990
tarihli birinci sayısında ‘’Türkiye de beden eğitimi öğretmeni yetiştirme
çabaları ve aşamaları’’ başlığı altında,yurdumuzda bu işin öncüsü olan rahmetli
Selim Sırrı Tarcan ın,özgeçmişinden kısaca bahsetmiş;özel
hayatının,yetişmesinin detaylarını daha sonraya bırakarak bu konudaki
teşebbüs,gayret,atılım ve hizmetleriyle başarılarını anlatmaya çalışmıştık.
Bu yazıda rahmetli üstadın özgeçmişinin biraz daha
derinlerine ,çocukluğuna ve ilk gençliğine inerek nasıl beden eğitimi öğretmeni
olduğunu kendi el yazısı ve akıcı anlatımı ile ‘’ÖMRÜMÜN KİTABI’’adı altında
yazmayı tasarladığı,fakat maalesef sona erdiremediği ,muhtelif bölümler halinde
eski Türkçeyle müsveddelerini yaptığı
eserinin bu bölüme dair kısmını ele alarak
ve el yazısını da vererek üstadın özgeçmişini biraz daha incelemeye ve
derinleştirmeye çalışacağız.
Evvelce belirtildiği gibi
Selim Sırrı Tarcan 25 MART 1874 tarihinde mora yarımadası Yenişehir fenerinde
miralay Yusuf bey ile Zeynep hanımın oğlu olarak dünyaya gelmiştir.
Henüz iki yaşındayken babası,Karadağ
muharebelerinde BİLEKE de bir kaleyi savunurken şehit düştüğü için onu hiç
tanıyamamıştır.beş yaşında iken İstanbul da bir kurmay subay olan dayısı Rıfat
paşa ,onu annesi ve iki ablasıyla birlikte İstanbul a kendi yanına getirmiş ve
himayesine almıştır.ne yazık ki çok geçmeden ,Rıfat paşa o devirde pek çok olan
bir jurnalciliğe kurban giderek fizan
gibi uzak bir diyara sürülür;annesi iki kızı ve oğlu selim İstanbul da
kalır.yani Selim sırrı bir defa daha yalnız kalmış olur.
Küçük Selim Sırrı,sapsarı saçlı,mavi gözlü,cin
gibi,aşırı yaramaz,yerinde durmaz,haşarı, zaptedilmesi güç bir çocuktur.annesi
ve ailesi bu konuda zorluk çekmektedir.böyle büyümekte olan selim sırrının
subay olan dayısı da İstanbul dan ayrılınca annesi eşinin şehit maaşı ile bir
yandan aileyi geçindirmekte bir yanda da oğlunun yetişmesini ister.fakat hareketliliğinden,haşarılığından çaresiz
durumda bulunmaktadır.
Evde onunla başa çıkamayacağını anlayınca okuma
çağına gelen oğlunu yatılı bir okula vermeyi kafasına koyar.elinde bulunan ve
eşinden kalan kıymetli eşyalarını satıp paraya çevirerek bu para ile birlikte
oğlunu,o zaman çok rağbette olan Mekteb-i sultani(GALATASARAY LİSESİ) müdürüne
götürür.tedarik edebildiği parayı bir kese içinde müdüre teslim ederek durumunu
anlatır:’’bu para bitinceye kadar çocuğunun okulda yatlı olarak okutulmasını’’
rica eder.Galatasaray lisesinin müdürü,büyük bir anlayışla bu arzuyu
benimser,zorluk içinde olan anneye’’merak etmemesini istediğini en iyi şekilde
yerine getirmeye çalışacağını vaadederek’’güvence verir.anne bira rahatlayarak
evine döner ve eşinin şehit maaşı ile kendisini ve iki kızını idare etmeye
çalışır.
Böylece Selim sırrı Tarcan
GALATASARAY LİSESİ öğrencisi olur.müdüre emanet edilen para kendisini
son sınıfa kadar idare eder ve orda biter.arkası gelmeyince selim sırrı oradan
ayrılıp Halıcıoğlu ndaki yine yatılı okul olan ‘’Askeri Mühendis Mektebi’’
(Mühendishane-i Berri-i Hümayun)’ne geçer.
Mühendishane-i Berri-i
Hümayun’daki gelişmesini, yetişmesini daha ileriye bırakarak şimdi selim
sırrının Galatasaray lisesinde okumaya başladıktan sonra beden eğitimine
merakını, ilgisini, özelliklerini kendi ağzından dinleyelim.
Rahmetli üstad Selim Sırrı
Tarcan ın ,’’ÖMRÜMÜN KİTABI’’adı
altında yayınlamayı düşünmüş ve planlamış olup maalesef gerçekleşemeyen eseri
için’’CİMNASTİĞE NASIL MERAK SARDIM?’’başlığı ile ve kendi güzel el
yazısı,akıcı üslubu ile eski Türk harfleriyle hazırladığı bölümün yeni Türk
harflerine çevrilişi:
CİMNASTİĞE
NASIL MERAK SARDIM?
Küçük yaşımdan beri jimnastiği
bir dakika sönmek bilmeyen büyük bir
muhabbetle sevdim.bu aşk bu ateş bütün hayatım boyunca daima yanar
durur.önceleri çocukça zevkimi okşayan hüner ve marifetler yavaş yavaş bende
bir iptila halini aldı.Herkesten üstün olmak,kimsenin beceremediği hareketleri
yapmak en tehlikeli egzersizlerde muvaffak olmak benim idealim idi.zaman ile
tecrübe ve bilgilerim arttıkça bedene ait faaliyetler mahiyetini değiştirdi.dün
gayesinde benliğimi okşayan jimnastikler ,büyük bir istihale devresi
geçirdikten sonra bir terbiye vasıtası oldu.bugün milletimin saadet ve
selametini ondan bekliyorum.istiyorum ki dünyanın her tarafında kıymet kesbeden
beden hareketi sevgili vatanımızda daimlin gösterdiği şekilde yer
tutsun.Genç,ihtiyar,kadın ,erkek,büyük küçük her yaşta herkes ona benim gibi
gönül bağlasın;bizden sonra yetişenler bizden güzel,bizden kavi,bizden
becerikli olsun.
Jimnastik aleminde doğru yolu
bulabilmek için otuz iki sene kadar bir tecrübe devri yaşadım. Yalnız ve çıkmaz
yollarda boşa dönen değirmen gibi kuvvetimi harcadım. pazularımı beden
kuvvetinin miyarı sandım.Vücudumu demir gibi sert bir hale koydum.
En güç talimleri yapmaya,en
ağır gülleleri kaldırmaya savaştım.Nihayet İsveç e beden terbiyesi tahsiline
gittiğim zaman fizyoloji ilminin doneleri karşısında kanaatlerim
sarsıldı.senelerce yürüdüğüm yoldan geri döndüm.Hatalarımı anladım.Senelerce
hislerim bana rehber olmuştu İlim bana şuurun rehber olması lazım geldiğini
öğretti.Senelerce kuvvetle sıhhatin kazanılacağı zehabında bulundum.nihayet
sıhhatle kuvvetin elde edilmesi mümkün olduğunu öğrendim.
1882 yılında annem beni
Galatasaray lisesine verdi.O irfan yurdunda geçen hayatım ebeveynimin yüzünü
ağartacak mahiyette olmadığını itiraf ederim.fevkalade yaramaz, daima
hocalarını iz' aç eden ,okul görevlilerini kızdıran,cezaların hiçbir nevinde
teessür duymayan bir çocuktum.
O devrin anlayışına göre iyi
talebe, sessiz,sakin,son derece uslu,haklı haksız her itiba boyun
eğen,paydoslarda bile kitabı elinden düşürmeyen,derste,müzakerelerde,bahçede
okuyan ,daima okuyan çocuklardı.
Halbuki ben sınıfın sükunu
ihlal eder,tabur halinde yürürken yanımdaki ile konuşur,izin almadan yerinden
kalkardım.Okul bizi o kadar kayıt altına almak istiyordu ki danışmadan su
içmeye bile müsaade yoktu. Bir incir çekirdeğini doldurmayan bu nevi
kabahatlerle her gün türlü cezalara
çarptırılıyordum.Onlar ceza verdikçe benim yaramazlıklarım artıyordu.filhakika
onların anlayışına göre ben terbiyesiz bir çocuktum. Benim anlayışıma göre de
onlar çocuktan anlamıyorlardı.
Yalnız bir dersi çok seviyor ondan her sene birinci çıkıyordum.
Jimnastik.hiçbir hoca bana dersini onun kadar sevdirmemişti.
Muallimin talim sanatında en büyük marifeti dersini canlı ve
cazip kılmaktır.şuura taalluk eden bilgilerin öğretmenleri derslerini adeta
‘’keçi boynuzu’’gibi verirler ve istifade edilecek şekerli kısmı tattırmak için
bir hayli tahta çiğnetirlerdi. Hele riaziye derslerini sulfato mayii gibi
sunarlardı. Fakat jimnastik hiç böyle değildi. Hem ders hem muallim çok sevimli
idi.
Mektebe yazıldığımın ikinci günü bir Rum mubassır (Okul Hizmetlisi) bizi koridorda ikişer ikişer dizdi. Güya bin kişilik bir tabura kumanda ediyormuş gibi rum şivesiyle ‘’avanse! dusman!’’ diye haykırdı.bu kelimelerin manasını sonradan öğrendik.’’ İlerleyin yavaş yavaş!’’demekmiş.Amirim haşin bakışları altında korka korka cansız bebekler gibi sanki bakışlarımız öne düşük yürüdük.bizi zemin kum döşeli ,tavanında ipler sallanan bir yere götürdü.burası mektebin jimnastik salonu idi. Orda da iki sıra dizildik.asık suratlı mubassıra mukabil şimdi karşımıza güler yüzlü, tatlı bakışlı, yakışıklı sevimli bir adam vardı.hepimizde tavandan sallanan iplere,sırıklara, salıncaklara şaşa şaşa bakıyorduk.
Mualilim gayet samimi bir
tavırla sordu:’’burası nedir bakayım çocuklar?’’hiçbirimiz cevap veremedik.hepimizde böyle bir yere ilk
defa geliyorduk.yine kendi söyledi:
’’Burası Cimnastikhanedir.
burada koşacaksınız,atlayacaksınız,bu iplere tırmanacaksınız.’’yüksekte duran
salıncakları göstererek’’bunlarda sallanacaksınız.uğraşa uğraşa nihayet benim
gibi kuvvetli olacaksınız!’’dedi
Birkaç gün sonra ismini
öğrendiğim muallim faik bey boyu ve mütenasip endamı ,inci gibi temiz
dişleri,bilhassa samimi sözleri ile bizi kendisine bağlamıştır.
Kısa nutkunu bitirdikten
sonra’’bakınız şimdi size biraz jimnastik yapayım da görünüz’’dedi. İplerden
birine tırmandı.:yüksekte asılı trapezin üstüne çıktı, sallandı, sallandı
birden bire vücudunu arkaya attı. Benimde canım ağzıma geldi. Düşecek sandım.
Halbuki ayak bileklerinden asılı kaldı. Oradan indi. Tavandan sarkan iplerin
ucuna bağlı demir halkalarla bir takla attı,iki ayak üstüne düştü. Ben yine
heyecan geçirdim. Karşımıza geçti. Kumanda vererek bize kol bacak harakatlerini
yaptırdı. Biraz koşturdu. Tambur (Trampet – ders zili yerine) sesi bu sevimli
ve eğlenceli derse son verdi. yine mubassır bizi çift çift dizdi ve çekip
götürdü.benim aklım Cimnastikhanede
kalmıştı. Bir ikinci defa oraya gitmeye
can atıyordum. Üç gün sonra bir daha götürdüler. Artık haftanın iki gününde
muntazaman devam ediyorduk. Atiklik ve çevikliğim az zaman sonra muallimin
dikkatini çekti. İsmimi bilmiyordu ama çehremi bellemişti. İpleri maymun gibi
tırmandığım onun hoşuna gidiyor,’’haydi bakalım küçük!’’demesiyle bir hamlede
soluğu tavanda alıyordum.
Sene sonunda adet
veçhile,mutandan bir tevzi-i mükafat resmi (görkemli ödül dağıtım töreni)
yapıldı. Padişahın saray muhafızları Arap ve Arnavut askerleri mektep
bahçelerinin iki katına saf saf dizildiler. Mektebin büyük giriş kapısında bir
bando-mızıka çalıyor.Bahçenin bir tarafına kırmızı çuha örtülü masalar
kondu.üstüne al yeşil kurdelelere sarılı yaldızlı kitaplar dizildi.
Paşalar,yaverleri,pek çok büyük adamlar geldiler.bir tarafa biz talebeleri,bir
tarafa ailelerini oturttular. Merasim başladı.imtihanlarda birinci çıkanların
isimleri numaraları okunuyor.birkaç dersten birinci çıkanların isimleri el
şakırtıları ile alkışlanıyor.böyle kucakları kitapla dolu arkadaşları hasetle
dalmış seyrediyordum.birden bire muallim ‘’412 selim’’ sesi beni rüyadan
uyandırır gibi yerimden fırlattı…Bu, hiç beklemediğim bir nimetti. Çünkü ben
olsa olsa yaramazlıktan mükafat alabilecektim.hayır öyle değil,jimnastikten
birinci çıkmıştım!kırmızı kurdele ile bağlı yaldızlı kitabı alırken yaşlı başlı
kimseler gülüşerek beni birbirlerine gösteriyorlardı.sevine sevine eve
döndüm,daha sokak kapısından:
-‘’Anne müjde!birinci
çıktım,bak yalızlı kitap aldım!’’diye haykırdım.zavallı anacığım neye
uğradığını şaşırmıştı.bütün sene mektepte cezadan başka bir şey almayan bu
biricik oğlunun mükafat alması onda büyük ümitler uyandırmıştı.Sevinçten,iftihardan
gözleri doldu,boynuma sarıldı,beni birkaç kere öptü ve dizine oturttu:’’anlat
bakayım,hangi dersten birinci çıktın da bu yaldızlı kitabı
verdiler!’’dedi.-’’jimnastikten anne! Jimnastikten!sen beni mektepte görsen
şaşarsın, iplerin taa tepesine tırmanıyorum.Daha ne marifetler yapıyorum.’’
Annemin yüzü değişti,birden
bire eski neşesi gitti ve ters ters yüzüme bakarak:’’ben seni mektepte okuyup
adam olasın diye verdim.iplere tırmanasın diye değil!haydi çekil karşımdan,ben
böyle mükafat istemiyorum.yazık boşuna sevindim.
Annemin darılmakta belki hakkı
vardı.Fakat o mükafat beni spora bağladı.Vücut egzersizleri bütün hayatımda
bana ideal oldu.
Artık her sene jimnastikten
birinci çıkıyordum.bütün hocalarım,mubassırlarım beni sevmemelerine rağmen mukabil jimnastik mualliminin teveccühünü
kazanmıştım.sekiz senelik bir tahsil hayatımdan sonra dağarcığımda biraz
Fransızca ile Sultaniye den ayrıldım.Fikir işlerinde bu noksanıma mukabil
adalelerim demir gibi sertleşmiş ve jimnastikte bir cambaz kadar mahir
olmuştum.
Artık jimnastik bende bir
iptila halini almıştı.Sultaniye ye yazıldığımın dördüncü veya beşinci senesi idi.Mahalle komşumuz
HİKMETLE(hıfsıssıhha müzesi müdürü merhum hikmet bey)birlikte hususi olarak
jimnastik yapmaya karar verdik.Hikmet in evinin avlusuna bir barfiks
kurduk.birkaç tanede gülle tedarik ettik ve çalışmaya başladık.bir kaç arkadaş
daha bulduk.hepimiz on dört on beş yaşlarında çocuklardık.içimizde en yaşlı o
zaman mülkiye tıbbıyesi talebesinden RIZA TEVFİK idi.onun pazıları
bizimkilerden daha sert ve kalındı.ağır gülleleri pek kolaylıkla
kaldırıyordu.biz ise sabit demirde daha maharetli idik.O tıbbıyede okuduğu için
bizlerin hocası gibiydi.
Rıza Tevfik bize güreş
öğretiyor,kol ve göğüs adalelerimizin irileşmesi için ne yolda idman
edeceğimizi gösteriyordu.bazı günler büyük yürüyüşler yapıyorduk.Üsküdar dan Kısıklıya,oradan da Kayışdağı na
yürüdüğümüz olurdu.pek yorulduğumuz zaman Rıza Tevfik hepimize birer limon
verirdi.
Bir gün hikmetin evinde rıza
Tevfik bize çıplak bir resmini gösterdi.hepimiz şaşırdık.vücudunda sanki urlar
peyda olmuştu.,göğsü,omuzları,midesi girintili çıkıntılı idi.bu çıplak resmi
biraz edebe mugayir bulduk.
O bize eski yunan
heykellerinden bahsetti.çıplaklığın ayıp olmadığını anlatmaya çalıştı.,fakat
bir türlü hoş görmüyorduk.
Rıza Tevfik in ve hikmetin
pazıları benim ağzımın suyunu akıtıyordu.O devirde Üsküdar da İhsaniye de oturduğumuz kira evinin
bahçesinde ben de barfiks kurdum.bir kazaya uğramamak içinde yere yatak
şilteleri serdim.ve hafta başları mektepten izinli geldiğim günlerde
marifetlerimi komşu çocuklara gösteriyordum.
Beni jimnastiğe heveslendiren
hocam faik bey hakkındaki sevgi ve saygılarımı buracıkta yazmak ve kendisine
karşı şükran borcumun bir kısmını olsun ödemek isterim.onun dimağımıza nakşolan
ve gözümden gitmeyen hayali ,bir insan güzeli idi.geniş omuzları,ince beli,iri
adaleleri görülecek şeydi.göz karartan, yürek hoplatan hünerlerine hayran
oluyorduk.gençler bir araya geldiğimiz zaman onun kuvvetini ZALOĞLU RÜSTEM
masalları gibi şaşa şaşa birbirimize anlatırdık.
Filhakika faik bey,jimnastiğin
ilme istinad eden bugünkü tekamülüne vakıf değildir.ciğerlerin terbiyesine
yarayan nefes jimnastiklerinden ,psikoloji bakımından oyunların;asab-ı
muharrike üzerine tesirinden haberdar değildi.fakat onun zamanında makbul olan
ve adaleleri kuvvetlendiren o usulde cidden üstat idi.
NOT:
1)Selim Sırrı TARCAN ın ,kendisini beden
eğitimi olmaya sevk eden sekiz yıllık
Galatasaray lisesi öğrenimi ve ideal edindiği öğretmeni faik beyle ilgili’’ömrümün
kitabı’’ na konmak üzere müsveddesini yaptığı ve yukarıda fotokopisi ile yeni
Türk harflerine çevrilmiş metni okunan lise öğrenimine ait kısmı burada
bitmekte;bundan sonra ‘’1890 da mühendishane-i bern-i(askeri mühendis mektebi)a
yazıldığından itibaren olan kısmı ve gençliğindeki diğer spor faaliyetlerine
merakı ve uğraşısı gelmektedir.Bu dönem ayrı bir yazı konusu olarak ele
alınacağından burada,şimdilik bu kadarla yetinilmiştir.
2)Bu yazının hazırlanmasında rahmetli üstadın,o
da bir jimnastik öğretmeni olan kızı Sayın Azade Kent den ,aileye ait bilgi ve
belgelerden,özel arşivden yararlanılmıştır.Bu vesile ile Sayın Azade Kent e
teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
3)Azade Kent,rahmetli babası tarafından Almanya
da jimnastik öğretmeni olarak yetiştirilmiş;uzun süre
İstanbul-Nişantaşındaki Apartman
dairesinin büyücek bir salonunu bu iş düzenleyerek iki yıl öncesine kadar
burada çevrenin meraklı ve istekli bayanlarına jimnastik dersi verilmiştir.İki
yıl önce buradaki işini tasfiye edip Avusturya da iş tutarak yerleşmiş olan
oğlunu yanına gitmiştir.Orada emeklilik hayatı sürdürmektedir.
Selim Sırrı TARCAN'ın el yazısı
Yayına Hazırlayan
: Mısra Zehra KOÇ